Teknolojiye övgü ve kuşku

Silikon Vadisi'nin en güçlü ve en etkili sermaye şirketlerinden biri olan Andreessen Horowitz'in manifestosu "Bize yalan söyleniyor" diye başlıyor. Bu metin, teknolojiye yönelik tüm karamsar eleştirileri reddediyor ve insanlığın tek gerçek ilerleme kaynağı olarak teknolojiyi yüceltiyor. Açlıktan pandemiye, yalnızlıktan yoksulluğa kadar her büyük sorunun çözümünü teknolojide bulan bu bakış açısı, geleceği de parlak bir "tekno-iyimserlik" penceresinden çiziyor.

Manifestonun dili kuvvetli, hatta kışkırtıcı: Prometheus'tan Frankenstein'a, Oppenheimer'dan Terminator'e kadar kültürel korkularımıza gönderme yaparken, "teknolojiyi kucaklamazsak çöküşe mahkûmuz" diyor. Bu söylem, teknolojiye dair karamsar sesleri "yalan" kategorisine koyarak, ilerlemeyi tek yönlü bir çizgiye indirgemeyi tercih ediyor. Oysa sorun tam da burada. Teknolojinin medeniyetimizin gelişiminde merkezi rol oynadığı inkâr edilemez. Elektrik, aşı, internet, iletişim araçları hayatımızı kökten değiştirdi. Ancak her çözüm beraberinde yeni sorunlar da getirdi: Yeşil Devrim açlığı azaltırken çevreyi tahrip etti; internet yalnızlığı azaltırken mahremiyeti zayıflattı, kutuplaşmayı artırdı; yapay zekâ üretkenliği artırırken iş güvencesini tartışmalı hale getirdi. Tarih bize teknolojinin asla saf bir "kurtarıcı" olmadığını, aynı anda hem nimet hem de risk ürettiğini gösteriyor.

Tekno-iyimserliğin temel açmazı, teknolojiyi toplumsal, kültürel ve politik bağlamından kopararak kendi başına ilerleyen bir güç gibi sunmasıdır. Oysa hangi teknolojinin geliştirileceği, nasıl kullanılacağı, kimin yararına işleyeceği toplumsal tercihlerle, ekonomik çıkarlarla ve siyasi iradeyle şekillenir. Yani mesele yalnızca "yeni araçlar icat etmek" değil, bu araçların hangi değerler etrafında tasarlanıp dağıtıldığıdır.

Bir başka sorun da sınırsız büyüme anlayışı. Manifesto, nüfus ve doğal kaynakların tükendiği yerde büyümeyi sürdürecek tek kaynağın teknoloji olduğunu iddia ediyor. Fakat bu yaklaşım, gezegenin ekolojik sınırlarını ve teknolojinin çevre üzerinde yarattığı baskıyı göz ardı ediyor. Teknoloji elbette verimliliği artırabilir; ama her verimlilik artışı aynı zamanda yeni tüketim kalıplarını tetikleyerek daha fazla enerji, daha fazla atık, daha fazla eşitsizlik üretebilir. Kısacası, teknoloji ne şeytanlaştırılması gereken bir tehdit, ne de kutsallaştırılması gereken bir kurtarıcıdır. Asıl mesele, teknolojiye yüklenen anlamlarda ve onun kullanımına dair toplumsal tercihlerdedir. Evet, torunlarımız yıldızlara ulaşabilir; ama bu yolculuk ancak teknolojiyle birlikte sorumluluk, etik ve adalet kavramlarını da ciddiye aldığımızda mümkün olacaktır.