Tahammülsüzlük çağı
Geçenlerde metrobüste rastladığım bir diyalog, son yıllarda giderek katılaşan toplum yapımıza dair zihnimin bir köşesinde zaten var olan endişeleri yeniden gün yüzüne çıkardı.
Kalabalık bir metrobüs. Tıklım tıklım. Her durakta kapılar açılıyor, içeriye sıcak hava doluyor, klima çalışsa da etkisi hissedilmiyor. 60'lı yaşlarında bir adam, bulunduğu koltuktan sesleniyor:
"Kaptan, klimayı açsana ya! Yandık burada."
Sesini yükselterek tekrar ediyor. Şoför aynadan bakıp cevap veriyor:
"Açık zaten beyefendi."
Adamın yanındaki bir kadın araya giriyor:
"Ancak bu kadar çalışıyor demek ki."
O ana kadar sıradan bir yaz günü şikâyeti gibi duran diyalog, bir anda başka bir şekle bürünüyor. Adam, kadına dönerek herkese duyuracak şekilde yüksek sesle şunları söylüyor:
"Bu şoförler dayak yememiş! Bunlar keyfi açıp kapatıyorlar."
Bu cümleyi duyduğumda irkildim. Çünkü bu sadece bir serzeniş değil, aynı zamanda şiddeti sıradanlaştıran, hatta meşrulaştıran bir bilinç halinin dışavurumuydu. O an, sokak röportajlarında "Artık doktor dövebiliyoruz" diye övünen insanlar geldi aklıma. Öğretmene, sağlık çalışanına, kadına, çocuğa, belediye görevlisine Herkese şiddet uygulanabilir hale geldi. Üstelik birçoğu için bu bir "hak" olarak görülüyor. Çünkü öfkelenen kişi mağdur, karşısındakiyse bir şekilde "hak etmiş" oluyor.
Birçok kişi için öfke, kontrol edilmesi gereken bir duygu değil; haklılık gerekçesi. Klima çalışmıyor olabilir, kuyruk uzun olabilir, doktor geç kalmış olabilir. Bu durumlar karşısında hak aramak ile hakaret etmek, şikâyet etmek ile saldırmak, ses yükseltmek ile yumruk kaldırmak arasındaki çizgi giderek siliniyor. Bu noktada asıl kaybedilenin yalnızca sakinlik ya da saygı değil, iletişim kültürü olduğunu görmek gerek. Herkesin konuştuğu ama kimsenin birbirini dinlemediği, ifadelerin duyulmak için değil dayatmak için kullanıldığı bir toplumsal ortamdayız. Oysa iletişim, yalnızca sesimizi yükseltmek değil; karşı tarafın sınırına saygı duyarak ortak bir anlam üretme çabasıdır. Ne yazık ki bu çaba yerini, giderek artan bir iletişim kopukluğuna, bir öfke refleksine ve sonunda da şiddete bırakıyor. Gündelik dilimizde tehdit sıradanlaştı. "Döverim, patlatırım, indiririm, enseye bir tane yapıştırırım" gibi ifadeler bir espri unsuru olmaktan çıkıp davranış koduna dönüşüyor. Çünkü birçok kişi artık kendini ancak bu şekilde görünür ve güçlü hissediyor.