Dijital fanusta yaşamak

Matrix'te Neo kırmızı hapı seçerek gerçeği görmüştü. Bizse her sabah farkında olmadan mavi hapı yutuyoruz. Sosyal medya akışında gördüğümüz her içerik, bizim tercihimizmiş gibi geliyor ama aslında seçilmiş olan bize sunuluyor. Black Mirror'un bölümlerini izler gibi yaşıyoruz; tek fark, bizim hayatımızda bölüm bitmiyor, akış sonsuza kadar sürüyor.

Algoritmalar bugün yalnızca ne izleyeceğimizi değil, nasıl hissedeceğimizi de belirliyor. Facebook'un yıllar önce yaptığı deneyde, kullanıcılara daha çok mutlu içerik gösterildiğinde ruh halleri gerçekten düzelmiş, daha çok olumsuz içerik gösterildiğinde ise ruh halleri kararmıştı. Orwell'in 1984'teki düşünce kontrolü, artık teleskoplarla değil, önerilen içerikler sekmesiyle yapılıyor. Büyük Birader'in yerini büyük algoritma aldı. Filtre balonunun en tehlikeli yanı farklı görüşleri görünmez hale getirmesi. Sosyal medya bize benzeyen insanlarla dolu bir dijital mahalle yaratıyor. Hep bizim gibi düşünen, bizim gibi tepki veren, bizim gibi beğenen bir kitleyle çevrili olduğumuzda toplumun renkleri kayboluyor. Siyah-beyaz bir Black Mirror estetiğinde gri tonları seçemez hale geliyoruz. Bu yalnızca siyaseti etkilemiyor. TikTok'un gençlere sürekli idealize edilmiş bedenler göstermesi, özgüven sorunlarını artırıyor. "Sana uygun içerik" diye sunulan şey, aslında sana kendini yetersiz hissettirmek için tasarlanmış bir illüzyona dönüşüyor. Bu nedenle dünya genelinde TikTok'a karşı ciddi kısıtlamalar getiriliyor. Almanya, Fransa, Belçika, Norveç, Hollanda, Birleşik Krallık, Kanada ve Avrupa Birliği kurumları uygulamayı kamuya ait cihazlarda yasakladı. Hindistan'da ise TikTok 2020'den bu yana tamamen yasaklı. Nepal, 2023'te toplumsal uyumu bozduğu gerekçesiyle uygulamayı kapatmış, 2024'te yasağı kaldırmıştı. Arnavutluk bu yıl TikTok'u bir yıllığına yasakladı, gerekçesi ise çocuklar arasında artan zorbalık ve şiddet. Somali de kültürel değerlere zarar verdiği gerekçesiyle aynı adımı attı.

Benzer tartışmalar akıllı telefon kullanımı üzerinden eğitim dünyasında da yaşanıyor. Amerika'da kamu okullarının yüzde 77'sinde ders sırasında telefon kullanımı yasaklanmış durumda. İlkokullarda bu oran yüzde 86'ya kadar çıkıyor. Yapılan araştırmalar, telefon yasağı sonrası öğrencilerin sınav başarılarının anlamlı biçimde yükseldiğini gösteriyor. Bir çalışmada bu artış, neredeyse beş günlük ek okul yılına denk düşen bir verimlilikle ölçüldü. Düşük performanslı öğrencilerde bu etki iki kat daha belirgin hale geldi. Güney Avustralya'da telefon yasağı sonrası sosyal medya ve siber zorbalık olayları yüzde 80 azaldı, genel davranış sorunlarında yüzde 72'lik bir düşüş yaşandı. Öğrencilerin okula aitlik duygusu ise yükseldi. İngiltere'de yapılan bir ankete göre ilkokulların neredeyse tamamı, ortaokulların ise yüzde 90'ı telefon kullanımını kısıtladı. Ortaya çıkan tablo şu: Algoritmalar yalnızca ne göreceğimizi değil, nasıl hissedeceğimizi yönetiyor. Ülkeler sosyal medyaya kısıtlamalar getiriyor, okullar telefonsuz günlerle akademik ve psikolojik kazanımlar sağlıyor. Bizse hâlâ kaydırdığımız ekranın bize özgürlük sunduğunu sanıyoruz.