Dünyevileşme ve Gençlik

Günümüzde çağdaş dünyanın getirdikleriyle birlikte iki sorunlu alan ön plana çıkmaktadır. Bunlar dünyevileşme ve gençlik. Modern dünyanın bilimsel gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkardığı teknolojik yenilikler ve kapitalist tüketim tarzı her ne kadar hayatımızda konfor artışı sağladığından olumlu gibi görünse de ciddi krizlere neden olmaktadır. Teknolojik gelişmeler hayatı kolaylaştırıyor ama beraberinde farklı kültürleri de bilinçaltı dayatarak değerlerimizi dejenere ediyor. Günümüzde sıkça rastladığımız dünyanın yeraltı ve yerüstü kaynaklarının çılgınca tüketilmesi sonucu bir o yana bir bu yana savrulmuş yaşam tarzının ortaya çıkardığı yeni insan modeli, önemli bir problemdir. Çünkü bu yaşam tarzının ürettiği teknoloji, dünyanın en ücra köşelerine taşınıyor. Ancak beraberinde batılı kapitalist yaşam kültürünü de sinsice hayatımıza yerleştiriyor. Bu da ahlaki erozyona, kişisel ve toplumsal yozlaşmalara neden oluyor. pushfn('ads'); Bu yaşananlardan en çok kimler etkileniyor derseniz; tabi ki geleceğimizin teminatı çocuklarımız ve gençlerimiz. Sistematik işgal diyebileceğimiz bu durumun muhatapları hızla dünyevileşiyor. İslam'ın ahlaki ilkeleri ve ulvi değerler bir tüketim unsuru olarak fütursuzca harcanıyor. Aslında pek sağlıklı olmayan bu değişimle birlikte gençlerin ilgi ve ihtiyaçları da doğal olarak farklılaşıyor. Bununla beraber; dilleri, giyim tarzları, ahlaki tutumları, davranışları, eğlence anlayışları, aile bağları ve eğitimleri tümüyle yozlaşıyor. ÇAĞIN VEBASI: DEİZM Bugünün dünyasında gençlerimiz artık değerlerini ve gelenek göreneklerini muhafaza etmekten çok örneği görülmemiş bir dejenerasyonla karşı karşıyadır. Aslında gençleri bozan üç ana krizin varlığı rahatlıkla görülmektedir. Birincisi ateizm ve deizmdir. İnançsızlık, dini emirleri hafife alma veya yok sayma şeklinde ortaya çıkan bu durum gençlerin yalnızca Allah'la olan ilişkilerini bozmakla kalmaz aynı zamanda hedefsiz ve kimliksiz bir yaşam tarzına da neden olmaktadır. pushfn('ads'); Bu noktada inançlı insanların eleştiriyi hak ettiklerini belirtmek gerekir. Şahsiyetsiz kişilik örneklerini gören yeni nesil; "Ben bunlardan uzağım" diyerek kendini yeni bir alana konumlandırıyor. Ancak samimi mütedeyyin kitlenin sahip olduğu özelliklerin toplumsal huzur ve mutluluk açısından ne kadar önemli olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır. İkinci olarak; cinsiyet krizi. Esasen cinsiyet, gençlere aşılanmaya çalışılan, "kişisel özgürlük ve bireysel tercihe ait bir alan" olmaktan ziyade doğuştan kazanılan bir durumdur. Son zamanlarda cinsiyet sorunu, "kişisel tercihi, kendi kararı" gibi gayet masum gösteren zehirli savunmalarla meşrulaştırılıyor. İnsan tabiatına aykırı olan bu durum, nefsî ve şehevî arzularla dışarıdan bir müdahaleyle değiştirilemeyeceği gibi toplumun temel taşı olan aile kurumunun yok olmasına da neden olacağı bir vakıadır. Bu nedenle gençlere meselenin ciddiyetle üzerinde