Okçular Tepesi'ni televizyondan izlemek

Okçular Tepesi -diğer adıyla Cebelürrumât- Müslümanların tarihinde kahramanlığı ve sadakati gösteren sembollerden birisidir. Bu sembol, hicretin üçüncü yılında Mekkeli müşriklerle Müslümanlar arasında gerçekleşen Uhud Gazvesi'nde elli kişilik kahraman okçu birliğinin Hz. Peygamber'in askeri strateji gereği Ayneny Tepesi üzerine mevzilenmesinden ismini almıştır.

Günümüzde İslam inancıyla, tarihi ve siyasi hiçbir bağı olmayan ve daha çok İslam diniyle kültürel bir bağlantısı bulunan gruplar, partiler ya da sivil toplum kuruluşları, mensuplarını teyakkuzda tutmak ve etkinliklerine kutsallık atfetmek amacıyla "Okçular Tepesi" sloganını öne çıkarmaktadır. Bu slogana göre bulundukları yer Hz. Peygamber'in talimatıyla belirlenmiş ve yaptıkları iş onun buyruğuna göre değer kazanmıştır. Kendilerinin ashab düzeyinde cihad erleri olduğu hatta mevziiyi terk etmeyerek onlardan daha üstün bir konumda olduğu (!) algısının zihnin arka planında yer ettiği bu anlayışın hakikatte okçularla ve tepeyle hiçbir ilişkisinin bulunmadığını beyan etmek gerekir. Kaldı ki kimi zaman Hz. Peygamber'in tevhid ve adalet mevzisinin tam karşı safında yer aldıkları ve okçuları oka tuttukları da tarihin kayıtlarına düşmüştür.

Bu yazıda Okçular Tepesi'nin Müslümanların tarihindeki yeri, savaştaki önemi ve "Okçular Tepesi" söyleminin asıl hak sahipleri ele alınacaktır.

Tepede olmak, mevzide olmaktır

Ayneyn Tepesi, Uhud Dağı'nın karşısına düşmektedir. Hz. Peygamber düşmanın cephe gerisinden İslam ordusuna taarruz edip arkadan vurmasını önlemek için okçuları buraya yerleştirmiştir. Başlarına da Amr b. Avf oğulları kabilesinden Abdullah b. Cübeyr'i (ö. 3/624) manga komutanı olarak atamış ve ne olursa olsun tepeyi bırakmamalarını emretmiştir. Ona verdiği talimat şöyledir: "Süvarileri oklarla püskürt ki, arkamızdan gelip [bizi vurmasınlar]! Savaş ister lehimize ister aleyhimize cereyan etsin yerinden ayrılma! Senin yüzünden başımıza bir şey gelmesin!" dedi (İbn Hibbân, Sikât, I, 224).

Ayneyn Tepesi'nin seçilmesinin iki nedeni vardır: Müslümanların ardını kollamak ve oklarla düşmana küçük ama etkili darbeler vurmak! Bugün Müslüman toplumun içinde açılan siyasi, kültürel ve iktisadi açığı kapatmak, İslam medeniyetine musallat olan hedefleri etkili çalışmalarla geriye püskürtmek, Okçular Tepesi'nin mantığını gerçekleştirmek olarak kabul edilebilir.

Tepede duran, cihad ordusudur!

Hz. Peygamber, görevin önemini vurgulamak için Abdullah ve arkadaşlarına şöyle demiştir: "Kuşların cesetlerimizi yediğini de görseniz yerinizden ayrılmayın (lâ tebrahû). Ben size haber gönderene kadar bekleyin! Düşmanı yendiğimizi, çiğneyip geçtiğimizi de görseniz yerinizden ayrılmayın (lâ tebrahû). Ben size haber gönderene kadar bekleyin!" (Ebû Dâvud, 2662; Buhâri, 3039)

Hz. Peygamber'in "yerinizden ayrılmayın" nidası, asırlardır yankılanıyor. Bu ulvi ses, Müslümanların emir komuta zinciri içerisinde kendilerine tevdi edilen görevi terk etmemelerini öğütlerken her an teyakkuzda olmayı da emrediyor. Bu mübarek çağrı, Gazzeli mücahitlerin pek çok mevziinde yankı buldu. 2 Temmuz 2024 tarihinde Şucaiye Mahallesi'nde keskin nişancı tüfeğiyle duran bir mücahidin siperinde şu cümleler yazıyordu:[1]

"Sabit kalır; bekleriz okçular tepesini, ardımızda Nebi'nin sesi:

"Sakın terk etmeyin! Yerinizden ayrılmayın!" diye sarsar bizi..."

Sudanlı şair Muhammed Abdulbârî'nin hadisten iktibas ederek kaleme aldığı bu şiir, daha sonra pek çok Gazzeli mücahit tarafından operasyonlar sırasında okundu. Aynı cümleler 3 Eylül 2025 tarihindeki Asayı Musa Operasyonu sırasında da duyuldu.[2]

Kendilerinin, Müslümanların ardını koruduğunu bilen ve ellerindeki keskin nişancı tüfeklerinin ashabın oku vazifesini icra ettiğinin farkında olan Kassam mücahitleri, siyer ve vakıa ilişkisini doğru kurabilmiştir. Bu bağlantıyı kurmaları, -bugün Siyonizm'e karşı cihad etmek şöyle dursun- Siyonistlerle iş birliği yapan ve normalleşen kişi ya da grupların mücahid edasıyla "Okçular Tepesi"nden bahsederken anlaşılmaz bir çelişki ve telafi edilemez bir cehalet içinde olduğunu da ortaya koymuştur.

Cihad meydanında olmayan, Okçular Tepesi'ndekini sorgulayamaz!

Okçular hem Müslümanların ardını görebilecek hem de savaşın durumunu gözlemleyebilecek yüksek bir mevkideydi. Taberî, o gün yaşananlarla ilgili pek çok bilgiye yer verir. Bu bilgileri şöyle derleyebiliriz:

Abdullah, o gün beyaz bir kıyafet giyinmişti. Her biri iyi birer keskin nişancı olan mücahitler, savaşın seyrini kendi aralarında konuşuyorlardı. "Savaşı kazandık" deyince Abdullah, "Hz. Peygamber, "Onları yeneceksiniz! Sakın savaş bitmeden herhangi birinizin ganimet aldığını duymayayım!" demişti. Sözüne sadık kaldı ve savaşı kazandık!" Zaferin kazanıldığından emin olanlar, savaş meydanına inmek ve ganimet toplamak istediler. Ancak Abdullah, onlara şöyle dedi: "Peygamberin sözünü unuttunuz mu"

Abdullah'ın arkadaşlarıyla yaptığı bu konuşma ve savaşın seyri ile ilgili alınacak dersler, Kur'an'da şöyle hatırlatılmaktadır:

"Andolsun ki Allah, (Uhud'da ganimet alacağınıza dair) size verdiği sözü yerine getirdi. Hatırlayın ki O'nun (cihad için verdiği) iznine uyarak (Uhud meydanında) kâfirleri öldürüyordunuz ama Allah size istediğiniz zaferi gösterdikten sonra gevşediniz, (tepeden ayrılmama konusundaki) emre itaat hususunda birbirinizle tartıştınız ve emre aykırı hareket ettiniz; içinizden kimi dünyayı (yani ganimeti) istiyordu, kiminiz de (komutanın emrine itaat ederek) âhireti istiyordunuz; derken Allah denemek için (Mekkeli müşriklerin) karşısında sizi bozguna uğrattı. Sonunda Allah yine de sizi bağışladı. Allah, müminlere karşı lütufkârdır." (Al-i İmran 3/152)