Günleri unutma; eyyamcı da olma!

Zamanı yaratan Allah'tır. Bu zaman dilimlerinin, yıl içinde on iki ay olmasına o karar vermiştir. Günleri var etmiş ve bu günler, birleşerek ayları ve yılları ortaya çıkarmıştır. Gün, sınırlıdır ve yevm olarak adlandırılır. Çoğulu eyyamdır. Gün olarak tercüme ettiğimiz yevm kelimesi, Kur'an'da gündüz (Bakara 2/259), geceyi de içerecek şekilde yirmi dört saatlik zaman dilimi (Bakara 2/249), dönem (Meryem 19/15), aşamalar (Secde 32/4) ve unutulmaz nimetlerle dolu bir olayın yaşandığı gün (İbrahim 14/5) anlamlarında geçer. Bu somut anlamların yanı sıra yevmu'l-kıyamet gibi boyutlarını bilmediğimiz bir hayatın tanımlanmasında da yer alır.

Günler döner: Döneni tespit için

Zaman bizim tasavvurumuzda vardır. Hakikatte (vucud-u harici) varlığı yoktur. Onda yapılan eylemler, önemlidir. Zamanın geçmesi değil onu nasıl geçirdiğimiz kıymetlidir. "Kötü günler geri kaldı" cümlesini tahlil ettiğimizde şu ortaya çıkar: Günler, güzel ya da kötü değildir; o gün yaşananlar güzel ya da kötüdür. "Gün bu gündür" dediğimizde bir askerin cesaretini göstermek için uygun anın geldiği anlatılır. "Bugünün bir de ertesi var" ifadesi ise intikam duygusuyla bezeli bir tehdittir.

Müslümanlar, Uhud Savaşı "günü"nde (3/625) pek çok şehit verdi; kalanların neredeyse tamamı yaralıydı. Allah, sadakatlerini sınamak istiyordu. Fikrin doğruluğunun tek başına bir savaşı kazanmak için yeterli olmadığının bilinmesi gerekiyordu. Bazen batıl olanlar da savaşta maddi gücü ellerine geçirebilirdi. Bundan dolayı savaş sonunda Ebû Süfyân (ö. 31/651-52) kan revan içindeki Müslümanlara doğru bağırıp "Bugünü Bedir'in karşılığı sayın!" diye bağırdığında Hz. Ömer, "İkisi bir olamaz. Bizimkiler cennete, sizinkiler cehenneme gitti" diyerek, savaşın sonucunun fikrin doğruluğunu ya da yanlışlığını ortaya koyamayacağını ifade etti (Taberî). Bunun üzerine tarafların savaştaki galibiyetlerinin değişkenliğine vurgu yapan şu ayet nazil oldu: "Siz yaralandıysanız (karh) karşınızdaki düşman da yara aldı. Biz eyyamı yani günleri (Müslüman ve kâfir) insanlar arasında böyle döndürüp duruyoruz ki Allah gerçek müminleri ortaya çıkarsın ve uğrunda şehitleri olsun diye. Allah, zalimleri sevmez. Bir de Allah, iman edenleri günahlardan arındırmak, kâfirleri de yok etmek için böyle yapıyor." (Ali İmrân 3/140-141)

Günler unutulur: Şanlı günler unutulmaz

Hz. Musa'yla yola çıkanlar, unutulmaz günler yaşamıştır. Nimetlerle bezeli bu günler, hatırlanmaya ve anmaya değerdir. Bundan dolayı Kur'an'da, Hz. Musa'ya verilen nimetler ve dokuz mucize, Yahudilere sürekli hatırlatılır. Allah'ın onları Firavun'dan kurtarması, Tufan gibi pek çok nimetle desteklemesi, su ve yiyecek ikram etmesi, hatırlatılan nimetlerdendir. Ancak Yahudiler, zaman içerisinde bu nimetlerin verilişinin, o gün peygamberin safında yer almalarından ve savundukları fikirlerin doğruluğundan kaynaklandığını unutmuşlardı. Bunları "tanrıyı ya da meleği yenen" İsrail'in ırkına ait bir üstünlük olarak görmek, daha çok işlerine geldi. Çünkü "üstün fikirli" olmaktansa "genetik olarak aktarılan üstün ırktan olmak" daha rasyoneldi. Irkçılık, insanın ruhunu kemiren bir kurttu ve bundan vazgeçemediler.

Mekkeli müşrikler, Medine ve çevresinde yaşayan Yahudilerin tarihini bilen insanlardır. Onların Mısır'dan Çıkışı'ndan inanç yapılarına kadar pek çok meseleye vâkıftırlar. Bu da olağandır. Zira iç içe yaşamakta ve aralarında ticaret dâhil olmak üzere çeşitli iletişim kanalları bulunmaktadır. Bundan dolayı Yüce Allah, Mekke'de nazil olan İbrahim Sûresi'nde Mekkeli müşriklere hitap ederken onlara Hz. Musa'nın ve diğer insanların yaşadığı bazı hadiselerle mesaj vermiştir. Bu mesajda, Hz. Musa kendi dönemindeki Yahudileri, önceden yaşadıkları şanlı günleri düşünmeye çağırmaktadır. Böylece bu hatırlatmada Hz. Musa ile Hz. Peygamber'in gönderiliş amacının aynı olduğuna vurgu yapılmıştır. Her iki topluma da nimetler vermiş ve şanlı günler yaşatmıştır. Hz. Musa'nın kavmi soykırımdan kurtarılırken Mekke, düşmanın istilasından (Ankebut 29/67) ve işgallerden korunmuş; "emin bir belde" olmuştur (Tin 95/3). Dolayısıyla Mekkeliler, Hz. Musa'nın yolunu tahrif eden Yahudiler gibi olmamalıdırlar. Bu durum ayette şu şekilde anlatılmaktadır: "Mûsâ'yı da, "Kavmini (Firavun düzeninin şirk, soykırım, baskı ve zulüm) karanlıklardan aydınlığa çıkar ve Allah'ın onlara yaşattığı (güzel) günleri (eyyâm) hatırlat!" diye mûcizelerimizle göndermiştik. Bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için alınacak ibretler vardır." (İbrahim 14/5).

Günleri unutma; eyyamcı da olma!

Ayette eyyâm kelimesi geçmektedir. Tanımlama müfessirler tarafından genellikle "Allah'ın bahşettiği nimetlerle dolu günler" şeklinde tefsir edilmiştir (Zeyd b. Ali, Garibu'l-Kur'an, s. 124). Kelimenin buradaki kullanımında "zevk, nimet ve huzurla geçen günler ve zaman dilimi" manası bulunmaktadır. Bu kelime, ayetteki anlamını içerecek şekilde Türkçeye de geçmiştir. Örneğin "eyyamcı adam" dendiğinde "gününü gün etmekten başka bir şey düşünmeyen kimse" akla gelirken "eyyamcı gazete" sözüyle "günün gerektirdiği gibi hareket eden, günün şartlarına hemen uyan, dalkavuk, dönek neşriyatlar" tarif edilir. Dilimizde eyyamcılık, dalkavukluktur. Güzel günler hep hatırlanmalı ama eyyamcı olunmamalıdır.