Enes'ten bize kısas kaldı

Bir şeyi hak ettiği yere koymaya adalet, bir şeyi hak etmediği yere koymaya da zulüm diyoruz (İbn Fâris, Mu'cem, III, 468-469). Aslanın önüne ot, atın önüne et koymak zulümdür. Tersini yapmak yani atın önüne ot, aslanın önüne et koymak adalettir. Adalet, Allah'ın buyruğudur; vazgeçilmezdir (Nahl 16/90).

Adalet, Kimlik Göstergesidir

Vicdanlarında hakkaniyeti oturtamamış insanlar, adaleti sevmezler. Bu tür insanlar kalabalıklaştıklarında ya da muktedir hale geldiğinde adaletten söz edilmesini istemezler. Bir insanın tek başına adaletten bahsetmesi değerlidir ama yaşadığı cemiyetiyle, üye olduğu derneği ve partisiyle, mensubu olduğu dini grupla birlikte adaleti savunup savunamadığı daha önemlidir. Bundan dolayı Hudeybiye anlaşmasından sonra nazil olan ayette, bir gün Müslümanların Mekke'yi fethedeceği ve güçlü bir kamu otoritesine dönüşecekleri esas alınarak şöyle emredilmiştir: "Kâbe'ye girmenize engel olan Mekkelilere olan kızgınlığınız, sizi adaletsizliğe sevk etmesin" (Mâide 5/2). Emir kurulacak düzenin, kamusal adaleti ilke edinmesi gerektiği öğretilmiştir.

Siyonizm ve Adalet Düşmanlığı

Siyonizm'in kökenlerinin dayandığı Benî İsrâîl kültüründe, adalet savunucularının yeri yoktur. Bu nedenle pek çok peygamberi ve adaleti savunan insanı öldürmüşlerdir. MÖ 930 İsrail Kralı Ahav'ın karısı İzebel, pek çok peygamberi öldürdü (1. Krallar 18:4). Kur'an, Hz. Peygamber'i öldürmeye çalışan Yahudilere bu hususu şöyle hatırlatmaktadır:

"Allah'ın ayetlerini inkâr edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adalet isteyen insanları öldürenler/yeḳtulūne var ya, onlara can yakan bir azabı müjdele! İşte onlar dünyada da ahirette de emekleri boşa giden/ḥabitat kimselerdir. Onların hiç yardımcıları da yoktur." (Ali İmran 3/21-22).

Müfessirlere göre İsrailoğullarına bir peygamber gelip adalete ve hakkaniyete çağırırdı. Onu öldürürlerdi. Bu defa peygamberin yolunu sürdüren bir kişi kalkar ve iyiliği emretmeye ve kötülüğe engel olmaya çalışırdı. Onu da katlederlerdi. Medine'de yaşayan Yahudiler de atalarının bu cinayetlerini haklı buluyordu.

Enes Şerif'in Şerefli Yürüyüşü

İsrail, Siyonizm'in kanlı elini deşifre eden, adaleti savunan kişi ve kurumları sevmez. İsrail, kendisini deşifre eden gazetecileri hiç sevmez. Çünkü onlar kitleleri uyandırabilen insanlardır. Bu onurlu gazetecilerden birisi de Enes Şerif'tir.

El-Cezire'nin Gazze muhabiri Enes Şerif, 3 Aralık 2006 tarihinde Gazze'nin Cebaliye Mülteci Kampında doğdu. Ailesi Askalan'dan (Mecdel) sürülmüş bir mülteci ailesiydi. 2018 yılında Aksa Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni bitirdi.

Gazeteciliğe başladığı ilk yıl olan 2018 yılında Cebaliye'deki bir gösteriyi kameraya çekerken İsrail askerleri tarafından vuruldu. El-Cezire muhabiri olarak çalışmaya başladı. Aksa Tufanı'ndan itibaren her gazeteci İsrail tarafından markaja alındı. İsrail, gazetecileri öldürmeye başladı. Bundan dolayı farklı ülkelerden gelen gazeteciler, Gazze'yi terk etti.

İsrail, Gazze'de görev yapan gazetecilerin ailelerini öldürerek onları sindirmeye çalıştı. Enes'in üzerindeki Siyonist baskılar arttı. İsrail uçakları, 11 Ağustos 2023 günü Enes'in Cebaliye Mahallesi'ndeki evini bombaladı ve babasını katletti. Küresel Siyonizm Enes'e taarruz başlattı. Sosyal medyada Siyonistler tarafından linç edildi ve hedef gösterildi. Zira Enes, Kuzey Gazze'yi ısrarla terk etmiyor ve İsrail'in katliamlarını anlık olarak el-Cezire kanalına aktarıyordu. İsrail hastaneleri bombalarken buraların direnişçilerin karargâhı olduğunu iddia ediyor ama Enes anında olay yerine intikal edip katledilenler arasında bir tek silahlı insanın olmadığını belgeliyordu. İsrail, Gazze'ye yardım girdiğini ve açlık olmadığını iddia ediyordu. Enes ise Yardım Kampı adı altında insanların nasıl kurşuna dizildiğini ve açlıktan öldüğünü cesaretle görüntülüyordu. Tek başına bir ordu gibiydi. Adaleti savunuyordu ama adaleti mahkemelerde uygulayabilecek "Küresel Bir Adil Düzen" olmadığı için tüm delilleri sahipsiz kalıyordu.

Enes: Vasiyet Kadar Hakikat

Enes, el-Cezire'nin binası İsrail uçakları tarafından havaya uçurulunca Şifa Hastanesi bahçesine bir çadır kurdu. Bu bir mülteci çadırıydı. Çadır artık el-Cezire ofisiydi. Yağmuru bile tutamayan bu çadır, tüm gazetecilerin sığınağıydı. Akdeniz sahilindeydiler. Güneş çıktığında çadır kavruluyor, akşam olduğunda donduruyordu.