İnsan merkeze alındığında çevresindeki varlıkların görülüp dokunulabilen hissi ve bunu tersi olan ruhani yaratıklar olarak tasnif edilmesi mümkündür. İnsana musallat olup onu hakikatin yolundan ayırmak isteyen varlığa şeytan, onun emriyle hareket edenlere şeytanın adamları denmiştir. Dilbilim açısından şeytan kelimesi, bir isim olsa da aslında bu varlığın sıfatıdır. Bu ismin verilmesinin nedeni, kelimenin kökündeki uzaklaşma manasıdır. Şeytan anlam itibarıyla "hakikatten ve Allah'ın rahmetinden uzaklaşan" demektir. Uzaklaşma niteliği kalıcı hale dönüştüğü için artık şeytan, özel bir isim gibi algılanmaktadır.
Sıfattan isim türetmek
Eylemleriyle kötülük merkezinin planlayıcısı olarak görülen şeytanın adının ne olduğu her zaman insan merakını celbetmiştir. Belki de isminin tam olarak bilinmemesinin nedeni, şahsından ve mahiyetinden daha çok eylemlerine odaklanılmasının istenmesidir. Böylece ona karşı insan bir savunma geliştirebilecek ve teyakkuz halinde bulunacaktır. Zira Allah'ın rahmetinden ümidini kestiği için iblis, Allah'a ve emirlerine başkaldırdığı için tâğūt, mahiyet olarak gözle görülmediği ve çevik hareket ettiği için cân, güçlü ve kuvvetli olduğu için ifrît, oldukça inatçı olduğu için mârid ve kendisine uyanlara bile ihanet edip onları aldatabilecek bir kaypaklıkta olduğu için garûr nitelikleriyle tanınmıştır.
İnsanın bu tür bir varlığa karşı teyakkuzu, Kur'an öncesi dönemde de söz konusu olmuştur. Antik Yunan lisanında iblise diabolos denmiştir. Telaffuz olarak iblise benzeyen bu isimle, Hz. Adem'e secde etmeyen "büyük şeytan" kastedilmiştir. Araplar ise iblis kelimesini Kur'an'ın nüzulüyle öğrendiler (Hicr 31). Ancak şeytan kelimesini İslam'dan önce de biliyorlardı. Mesela 571 yılında söylendiği düşünülen bir şiirde -ister insan ister cin ya hareket eden canlı olsun- azgın ve kuvvetli varlıklara şeytan derlerdi. Şeytanın yaratılmışların en çirkini olduğuna ve ateşte yaşadığına inanırlardı. Gökyüzünden haber aşıran şeytana mârid ve ifrit derlerdi. Onlara göre her şairin irtibatlı olduğu bir şeytan (cin) olurdu ve ondan ilham alırdı. Mecnun dedikleri kişi de ciniyle irtibatını sürdüren kişi demekti. Anlaşılan şeytan Antik Yunan'dan Ortadoğu'ya gelinceye kadar hiç sevilmeyen bir varlık olarak tanındı. İnsanlar şeytanı sevmediler ama şeytana hizmet etmekten de geri durmadılar.
Şeytanın adamları
Şeytanlaşmış insanlar, şeytanın talimatlarıyla yeryüzünü ifsat etmek için dört bir koldan çalışırlar; teşkilatlıdırlar. Müesseseler, ordular ve devletler eliyle hukuksuzluğu, sömürüyü ve işgali meşrulaştırırlar. Kur'an onlara da şeytan adını takmıştır. Her peygambere yaşadığı dönemdeki şeytanlar ve şeytanlaşmış insanlar düşmanlık yapmıştır. "Bunlar, aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar" (Enam 6/112-113). Hz. Peygamber'e karşı şeytani bir düzen kuran Mekkelilerin yapıp ettikleri, önceki şeytanlaşmış metotların bir devamıdır ve hep böyle de olacaktır. Zira şeytan, emrine aldığı şahıslar, fikirler ve sistemleri emrine amade bir ordu haline getirerek tüm insanlığa musallat olmaktadır. Ancak gerçek kimliklerini saklayarak şeytanın askerliğini yapan ikiyüzlü münafıklar, hak ve adalet savunucuları karşısında yenilgiye mahkûmdur (Mücadile 58/17).
Şeytan yeryüzünde kötülüğün iktidarını nasıl kuracağını, ayetin indiği dönemin savaş araçlarını anarak şöyle anlatmaktadır: "Vallahi payıma düşen insanları saptıracağım (dalâlet)! Boş kuruntulara (ümniye) kaptıracağım! Kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar (betk)! Emredeceğim de Allah'ın yarattığını (hilkat) değiştirecekler!" (Nisâ 4/119) Ayette şeytani düzenin temel parametreleri sayılmıştır Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Dalâlet: Şeytani düzenler, insanların yollarını kaybetmesi için her türlü aracı kullanacaktır. Zıddı, hidayettir.Ümniye: Gerçekleşmesi mümkün olmayan hayaller, boş ümitler ve kuruntulardır. İhtiraslar ve emellerdir. Uzun yaşama hırsı, ölümün yaşlanınca geleceği algısı ve zulüm düzeninin hiçbir zaman yıkılamayacağı inancına yol açar. Zıddı, haybettir; eskilerin deyimiyle haybetü emel yani hayal kırıklığıdır.Betk: Putlara adanan kurbanlıkları işaretlemek amacıyla kulaklarına kesiler atılarak işaretlemektir. Helal ve haram belirleme yetkisini şeytanın iradesine teslim etmenin nüzul dönemindeki şeklidir. Bugün hayvanlar işaretlenmese de reklamlar, haram olanı helal gösterip helali bir kenara ötelemektedir.Hilkatı Tağyir: Varlığın ontolojisini değiştirmektir. Hilkat garibesi canlılar üretme, nüzul döneminde hayvanların kısırlaştırılmasıyla gerçekleştiriliyordu. Günümüzde insanın, canlıların ve besinelerin mahiyetlerinden uzaklaşması için yapılan tıbbi, teknolojik ve akli müdahalelerin şeytanın düzeninin bir gereğidir. Yapay et üretimini arttırmak için hayvan üretimini durduran, katliam yapmak için metan gazı iddiasıyla develeri katleden ve şeker pancarının yerini Nişasta bazlı şekerin almasını isteyen şeytan değil de insan mıdırVaatler ve kuruntular arasında şeytan
Şeytan, dalâlet yolunda kullandığı askerlerine onların her savaştan galibiyetle çıkacağına dair vaatlerde bulunur. Onları hayaller dünyasında yaşatır. Gerçeği görmelerini engelleyerek onları aldatır ve yıkıma sürükler. Şeytani düzenin propagandasına kapılanlar da buna inanır. Bu durum Kur'an'da şöyle anlatılmaktadır: "Şeytan onlara durmadan vaat eder, boş ümitler verir. Şeytanın onlara söz vermesi aldatmadan başka bir şey değildir." (Nisa 4/120) Hz. Peygamber'e düşmanlık yapanlar, bu sözlere (Vaad) ve kuruntulara (Ümniye) kapılarak canlarından oldular. Bedir'de yenildiler; Mekke'yi kaybettiler.

4