Yerel beslenmenin önemini her fırsatta vurguluyor, gittiğim seyahatlerde de yerel lezzetleri deneyimlemeye özen gösteriyorum. İşte Amazon Ormanları'ndan Kilimanjaro'ya uzak bölgelerdeki seyahatlerden beslenme kültürüne dair notlar...
Seyahat etmeyi, yeni yerler keşfetmeyi kim sevmez ki Yeni keşifler yapmak doğa ile baş başa kalmak benim de en büyük tutkularımdan. Bir beslenme uzmanı olarak farklı kültürlerin beslenme alışkanlıklarını incelemek her seyahatte önceliklerimden biri.
Her ülkenin kendine özgü bir beslenme ve yemek kültürü olduğunu biliyoruz. Doğal güzellikler ve tüm dünyaya bu coğrafyadan yayılan farklı bitki ve tahıllar büyüleyici Fakat yerel beslenmenin önemini her fırsatta vurguluyor, gittiğim seyahatlerde de yerel lezzetleri deneyimlemeyi çok önemsiyorum. Bu hafta yazımda da size yaptığım bazı seyahatlerden ilgi çekici notları paylaşmak istiyorum.
strong class'read-more-detail'Haberin DevamıBREZİLYA
Bir macera tutkunu ve bir doğa aşığı olarak yıllar önce gittiğim Amazon seyahatinin yeri bir başka. Amazon Ormanları, dünyadaki canlı çeşitliliğinin yüzde 10'una ev sahipliği yapan muazzam bir coğrafya. Omurgalı, omurgasız 145 bin hayvan türü yaşıyor. Amazon'daki kabilelerin çoğu ilkel hayattan uzak, modern dünyaya kısmen de olsa uyum sağlamış durumdalar. Ama hâlâ her şeyden uzakta yaşayan, keşfedilmeye izin vermeyen kabileler de var. Beslenme yönünden oldukça şaşırtıcı gerçeklerle karşılaşmak mümkün. Yenilebilir böcekleri, muz yapraklarının pişirme kâğıdı gibi kullanıldığını, yenebilir odunsu bitkileri ilk kez orada gördüm. Böcek proteinlerinin önümüzdeki yıllarda daha sık konuşulacağını söyleyebilirim. Yemeklerde genel olarak zencefil gibi baharatlar da yoğun olarak kullanılıyor.
GRÖNLAND
Grönland seyahati iklim krizine dikkati çekmek ve etkilerini yerinde görmek içindi. Orada şahit olduklarımdan sonra "sürdürülebilirlik" alanında projelere ve çalışmalarıma devam ettim. Araştırmalar, 1995'ten bu yana buzulların hızla eridiği Grönland'da, 20'nci yüzyıl ortalamasına göre sıcaklığın 2.7 derece yükseldiğini gösteriyor. Beslenme kültürüne bakacak olursak mutfak balık ağırlıklı. Yunus, fok, balina aklınıza ne gelirse her şey yeniyor Tazeyken çiğ yiyorlar, kalanını kurutup uzun sürede tüketiyorlar. Somonun derisini kurutup çıtır çıtır bir atıştırmalık yapıyorlar. İçme suyunu buzullardan ve kardan alıyorlar.
strong class'read-more-detail'Haberin DevamıPERU
Peru, Bolivya ve Brezilya'yı gezerken özellikle Peru'da ilgimi çeken bir bitki vardı: Maca. Adaptojenik bir bitki olduğundan, stres giderici etkisine dair araştırmalar bulunuyor. Maca, Peru'nun And Dağlarındaki 4000-4500 metre yükseklikteki platolarda, çok kuvvetli güneş ışığıyla birlikte aşırı soğuk ve donmaya dayanıklı, rüzgârların başka bitkilerin yetişmesini engellediği bir ortamda doğal olarak yetişiyor. "Peru ginsengi" olarak da adlandırılıyor.
TANZANYA
Sırt çantası, çadır, uyku tulumları hazırsa 5 yıl önceki Kilimanjaro tırmanışımdan bahsetmek istiyorum. Afrika'nın en yükseği 5895 metre Kilimanjaro Dağı zirve hedefi seyahatlerim arasında en kıymetliler arasında. Elbette aylar öncesinden hazırlıklara başlamanız gerekiyor. Örneğin bazı günler İstanbul içinde 20 kilometre yürüdüğüm, farklı antrenmanlar yaptığım günler oluyordu.
strong class'read-more-detail'Haberin DevamıDetaylandırmak gerekirse antrenmanlara önce fiziksel olarak başladık. İyi beslenmenin yanı sıra 18-20 kilometrelik doğa yürüyüşleri gibi uzun antrenmanlar gerekiyordu. Trekking botlarıyla ve ağırlıklarla yürüyüş yapmaya başladık. Çünkü yüksek irtifada üzerinizdeki her bir kıyafet kadar sırt çantanızın, ayakkabınızın ağırlığı da zorlayıcı olabiliyor. Direnç egzersizleri yaptık. Tüm bunları yaparken elbette bir sporcu hekimi ve kardiyolog takibinde olduk. Yukarı doğru çıktıkça oksijenin azalıp basıncın artması nedeniyle oksijensiz ortama ne kadar dayanabildiğimizin ölçülmesi önemli noktalar arasındaydı. Zirveye 7 günde çıktık ve 2 günde indik. Zirveye ekibin tamamıyla değil, iki rehberimiz ve bir taşıyıcı ile ilerledik. Zirvede sadece 12-13 dakika kalmanıza izin veriyorlar. Sonra hiç durmadan aşağıya indik ve saat 17.00'ye kadar yürüdük. Toplamda 16 saat, çok kısa yemek molaları dışında, hiç durmadan yürüyüp 3950 metredeki son kamp alanına gelip uyuduk. Oksijen gitgide azaldıkça sırtınızdaki 15 kilo yük daha da ağırlaşıyor. Çadırda uyuduğunuzdan dışarısı eksi derecelerde, elektrik, su yok. Beni en çok zorlayan anlardan biri ise ellerimin donması ve uyuşması, çaresizlikle su içmek isterken suyun donduğunu görmemdi. Doğanın gücü karşısında ne kadar güçsüz olduğunuzu görüyorsunuz.