Parti rozetleri bu acının önünde anlamını yitirdi

Siyaseti bir kenara bırakalım.

Gerçekten de bu kez öyle oldu. Kiminle konuşsam, hangi görüşten olursa olsun, aynı cümleyi kurdu.

"Çok üzüldük."

Sadece CHP'liler değil. AK Partililer, MHP'liler, İYİ Partililer, DEM'liler, siyasete mesafeli duranlar... Herkesin boğazında aynı düğüm vardı. Çünkü kaybedilen sadece iki belediye başkanı değildi. Kaybedilen, bu ülkenin gelecek vaat eden iki genç insanıydı.

Biz böyle bir toplumuz aslında. Günlük hayatta, ekranda, meydanlarda birbirimizi en sert şekilde eleştiririz. Kırarız, incitiriz, bazen haddimizi aşarız. Ama cenazelerde yan yana durmayı biliriz. Acıda ortaklaşırız. Sevinçte birbirimize omuz veririz. Keşke bunu sadece felaketlerde değil, birlikte siyaset yaparken de başarabilsek.

Manisa, altı ay içinde iki genç belediye başkanını toprağa verdi.

Haberin Devamı

Önce Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek; elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti.

Ardında yarım kalan projeler, söylenememiş cümleler, tutulamayan sözler bırakarak gitti.

Altı ay sonra bu kez Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay... Daha 37 yaşında. Kolon kanseriyle verdiği mücadeleyi kaybetti. Manisa'nın ilk kadın belediye başkanıydı. Sadece bir koltuğu değil, pek çok önyargıyı da omuzlamıştı. Mücadeleciydi, çalışkandı, inatçıydı. Hayat ona kısa bir süre tanıdı.

Bu iki ismin ardından paylaşılan taziye mesajlarına bakınca bir şey çok net görülüyor. Parti rozetleri bu acının önünde anlamını yitirdi. Ferdi Zeyrek de Gülşah Durbay da kendi siyasi kimliklerinin ötesinde sevildi. Samimiyetleriyle, çalışkanlıklarıyla, "bizden biri" duygusuyla.

Sosyal medyada yeniden dolaşıma giren o video var ya... Seçim gecesi; siyah, beyaz. Arka planda Erol Evgin'in "İşte Öyle Bir Şey" şarkısı. O görüntüler insanın içini acıtıyor. Çünkü orada geleceğe bakan iki genç insan var.

Belki de bu yüzden kayıpları bu kadar derin hissedildi.

Bu iki genç için bütün Türkiye üzüntüye boğuldu. Çünkü onların hikâyesi sadece Manisa'nın değil, hepimizin hikâyesiydi.

Haberin Devamı

Bugün geriye sadece bir hüzün kaldı. Bir de şu soru. Aynı birlik duygusunu, aynı insanlığı, aynı saygıyı hayattayken de gösterebilecek miyiz

Belki de asıl sınavımız bu.

SOSYAL MEDYA YASAĞI GELECEĞİN NORMALİ Mİ
AVUSTRALYA dünyada bir ilke imza attı. 16 yaş altına sosyal medya yasağı getirdi. Peki bu karar bir delilik mi, yoksa geleceğin normali mi Uygulanabilir mi, yoksa iyi niyetli bir hayal mi

Bir yandan "nihayet biri dur dedi" dedirtiyor, diğer yandan "bu çağda bu mümkün mü" sorusunu bırakıyor.

Kendi evime dönüyorum. 13 yaşındaki oğlum Atlas'a "Sosyal medya yasak" desem ne olur Büyük ihtimalle ilk tepki itiraz olurdu. "Herkes var baba", "Arkadaşlarım oradan haberleşiyor", "Okulda konuşulan her şey orada dönüyor" cümleleri peş peşe gelirdi. Ve dürüst olayım, bu cümlelerin hiçbirini bütünüyle haksız bulmazdım.

Haberin Devamı

Çünkü eğitimci ve psikolog arkadaşlarımın söylediği "Telefonsuz, bilgisayarsız, internetsiz bir çocukluk artık gerçekçi değil" sözleri de yabana atılır değil. Dijital dünyanın tamamen dışında kalan bir çocuk, sadece eğlenceden değil; bilgiden, iletişimden, hatta bazen özgüvenden de geri kalabiliyor. Bugün yaşıt ilişkileri büyük ölçüde dijital platformlarda kuruluyor. O dünyanın tamamen dışında kalan çocuk, sınıfta da yalnızlaşabiliyor.

TÜİK verileri bu dönüşümü net biçimde ortaya koyuyor. On yıl önce çocukların yarısı internete girerken, bugün 6-15 yaş grubunda bu oran yüzde 91. Akıllı telefon kullanımı artık istisna değil, norm. Cep telefonu, bir iletişim aracından çok bir "hayat ekranı"na dönüşmüş durumda. Video izleniyor, ödev yapılıyor, sosyal medyada dolaşılıyor. Sosyal medya kullanımının yüzde 74'e çıkması tesadüf değil. Çocuklar orada çünkü hayat orada akıyor.

Haberin Devamı

Tam da bu yüzden Avustralya'nın kararı bende bir çelişki yaratıyor. Yasak koruyucu görünüyor. Ama gerçek hayat bu kadar siyah, beyaz değil.

Benim durduğum yer biraz başka. Ben "