Parlayan her şey yol göstermez

ÖNCE bahis, ardından uyuşturucu operasyonları; Türkiye'nin gündemi bir anda "çok tanıdık", "çok bildik" isimlerle doldu.

Gözaltılar, tutuklamalar, iddialar derken asıl sarsıntı hukuki değil, toplumsal oldu. Çünkü bu isimlerin bir kısmı, özellikle gençler için sadece tanınmış kişiler değil, aynı zamanda rol modellerdi.

Galiba hayal kırıklığı da bundan dolayı büyüyor.

Sosyal medyanın bu kadar yaygın olduğu bir dönemde bazı isimler bir meslekten, bir başarıdan değil; bir görüntüden ünlü oluyor. Fenomenlik dediğimiz şey tam olarak bu. Işıltılı hayatlar, hızlı para, kolay şöhret... Gençler de bu dünyayı yakından izliyor. Sadece izlemiyor, özeniyor. "Ben de böyle olabilirim" diye düşünüyor.

Sonra bir operasyon geliyor.

Ve o parıltının arkasındaki boşluk görünür hale geliyor.

Bir anda sorular çoğalıyor.

"Hayran olduğumuz hayat gerçekten var mıydı"

Bizim kuşağın rol modelleri daha başkaydı.

Haberin Devamı

Başarılarını yüksek sesle anlatmayan, hatta bundan utanacak kadar ölçülü insanlar vardı. Sahne ışıklarının dışında kalmayı seçerlerdi. Hayatları gösterişli değil, tutarlıydı. Çünkü onlarla aynı masaya oturur, konuşur, dertleşirdik. Hayatlarının filtresiz halini bilirdik.

O insanlar bize bir şey vaat etmezdi.

Bir hayat tarzı satmazlardı.

Ama duruşlarıyla bir hedef koyarlardı.

Şimdi roller değişti.

Görüntü, içeriğin önüne geçti.

Algı, emeğin yerine kondu.

Bu operasyonlar bize bir gerçeği daha hatırlattı.

Işıltılı hayatların çoğu sanal.

Gerçek hayat o kadar parlak değil ama çok daha sahici.

Elbette genelleme yapmamak gerekir. İtibarını, emeğini, çizgisini koruyan çok insan var. Ama galiba rol modellerimizi yeniden düşünmenin tam zamanı.

Gençlere şunu anlatmamız gerekiyor.

Başarı, her şeyin hızla olması değildir.

Zenginlik, her şeyin gösterilmesi hiç değildir.

Basit hayatlar küçümsenecek hayatlar değildir.

Filtresiz yaşamlar eksik değil, gerçektir.

Az ama sağlam ilişkiler.

Gösterişsiz ama onurlu kazanç.

Sessiz ama tutarlı bir hayat...

Belki de yeni rol model tam olarak budur.

KEMAL SUNAL'I NİYE SEVDİK

Haberin Devamı

SADECE çok güldüğümüz için mi, yoksa gülerken kendimizi gördüğümüz için mi

Galiba hepsi. Ve biraz daha fazlası.

Kemal Sunal filmlerinde sadece bir karakter oynamadı. Bir tavrı, bir hayat duruşunu temsil etti. Anadolu'nun saf ama saf olduğu kadar da zeki insanını... Değerlerinden kopmamış, kurnazlığa özenmeyen, "uyanıklık" yapmayı marifet saymayan bir insanı.

Onun filmlerinde köyden kente gelen bir adam vardı ama bu geliş kibirli değildi.

"Ben geldim, bana uyun" diyen biri hiç olmadı.

Aksine, "Bu büyük şehri anlamaya çalışıyorum" diyen bir hal vardı.

İstanbul'a uyum sağlamaya çalışan Kemal Sunal karakterleri, aslında hayata uyum sağlamaya çalışan insanlardı. Şehir onları dönüştürmeye çalışırken, onlar da şehre kendi vicdanlarını, dürüstlüklerini, saf görünen ama derin bir adalet duygusu taşıyan bakışlarını getiriyordu.

Ve biz onu bu yüzden sevdik.

Haberin Devamı

Çünkü o karakterler "üstten" bakmıyordu; aşağılamıyordu.

Öğüt vermiyordu. Sadece gösteriyordu.

Bugün filmlere baktığımızda bu karakterlerin yerini başka tiplerin aldığını görüyoruz. Daha hızlı, daha sert, daha iddialı insanlar... Hayata değil, hayattan beklediklerine odaklı karakterler. Uyum sağlamaya çalışan değil, uyulması gereken figürler. Aslında mesele sadece sinema değil. Rol model kavramı da değişti.

Kemal Sunal'ın oynadığı karakterler bize şunu fısıldıyordu.

"Temiz kalmak aptallık değildir."

Bugünün rol modelleri ise çoğu zaman başka bir şey söylüyor.

"Hızlı ol. Öne geç. Göster. Parla."

Ama Kemal Sunal'ın filmlerinde parlayan şey karakterdi, hayat değil. Zenginlik değil, vicdandı. Kazanç değil, haklılıktı.

Haberin Devamı

Ve galiba bugün yeniden şuna ihtiyacımız var.

Uyum sağlamayı bilen ama kendini kaybetmeyen insanlara.