BU aralar İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde yaşanan grev, işten çıkarmalar ve toplu iş sözleşmesine ilişkin tartışmalar gündemden düşmüyor.
Konu yalnızca belediyede çalışanları ya da yöneticileri değil, aslında tüm kamuoyunu ilgilendiriyor.
Başkan Cemil Tugay da sürece dair dikkat çeken bir açıklama yaptı:
"Türkiye'deki kamu idaresi anlayışının, siyaset anlayışının içinde bulunduğu yanlışları ne yazık ki gösteren kötü bir örneğe dönüştü bu yaşananlar. Ben, İzmir halkının güvenip teslim ettiği görevi layıkıyla yapmaya çalışıyorum. Bunu yaparken adaletli davranmaya, belediye hizmeti üretmeye çalışıyorum. Şu anda personelle ilgili yaptığımız çalışma, ücretlerin makul seviyelerde kalmasıyla ilgili bir idari ve mali konudur. Siyasi bir tarafı yoktur."
Ben bu konuda birkaç kez yazdım.
En başından beri ne düşündüğümü açıkça söyledim.
Çünkü biliyorum ki bazen tek bir kelime ya da cümle çekilip bambaşka yerlere sürüklenebiliyor.
Haberin DevamıEvet, 'eşit işe eşit ücret' temel bir ilkedir.
Evet, sendikalaşma özgürlüğü, grev hakkı demokrasinin vazgeçilmez parçalarıdır.
Ama bu haklar kullanılırken, dönemin gerçeklerine göre düşünmek, güncel koşulları gözetmek, genel kamu yararını unutmamak da bir o kadar önemlidir.
Açık konuşalım.
Sendikaların hala 'ücret sendikacılığı' sarmalından çıkamadığını düşünüyorum.
Değişen dünyaya, yeni kuşakların beklentilerine, teknolojinin getirdiği dönüşüme ayak uyduramıyorlar.
Elbette yerel yönetimlerin ve kamu idaresinin de bu süreçte ciddi bir özeleştiriye ihtiyacı var.
Verimlilik, sürdürülebilirlik, şeffaflık, liyakat, dijitalleşme gibi kavramlar hala yeterince içselleştirilmiş değil.
Bütçelerin kaldıramayacağı kadar şişmiş personel sayıları, hizmet üretimini sekteye uğratan karmaşık yapılar ve yıllardır devam eden işleyiş sorunları ortada duruyor.
Tugay'ın açıklamasının özü şu:
"Bugünkü mali yapı ve işleyişle bu ücretleri sürdürülebilir biçimde veremem."
Başkan Tugay, belediyede fazla personel olduğunu söylüyor ve kendi döneminden önceki uygulamaları da eleştiriyor.
Bu da bir tür özeleştiri.
Aslında mesele sadece İzmir'in değil.
Bu tartışma tüm belediyeleri, genel olarak kamu yönetimini, hatta sosyal devlet anlayışını doğrudan ilgilendiriyor.
Haberin DevamıBelki de bu krizi bir 'yeniden düşünme' fırsatına çevirebiliriz.
Keşke bu tartışma daha geniş bir özeleştiri zeminine dönüşse
Keşke kamuda yeniden yapılanma, hizmet üretiminde etkinlik, personel politikalarında objektiflik ve dijitalleşme gibi konular daha cesur şekilde masaya yatırılabilse
Sonuç değişmiyor yangın devam ediyor
"KARŞIMIZDAKİ ada Sakız yanıyor. İnanın korkuyorum, ödüm patlıyor. Yaz aylarında deli gibi esen rüzgârı hiç sevmiyorum. Çünkü küçük bir kıvılcım bir büyük yangının habercisi olabiliyor. Geçtiğimiz yıllarda Ege'nin kıyıları yandı, içimiz acıdı. Yangında binlerce hektar kül oldu, doğanın dengesi bozuldu. Geçtiğimiz yıllarda Ege'nin kıyıları da birer birer yandı. Muğla, Datça, Marmaris, Bodrum; binlerce hektar kül oldu" diye yazdım, iki gün sonra Aliağa ve Foça yangını çıktı.
Haberin DevamıVali Süleyman Elban, "Tüm vatandaşlarımızdan izmarit atmamaları, sahada yaptıkları tadilatlarda, piknik yaparken, bahçede yapacakları temizlikler konusunda ateş yakmamaları ve en ufak bir ateşi arazide söndürmeden terk etmemeleri konusunda ricalarda bulunuyoruz" dedi.
Haklı, yangınların büyük bölümü insan hatasıyla oluyor.
Havalar sıcak, rüzgarların çok sert olması ve poyrazla beraber nem oranının düşmesi de yangınları artırıyor.
Orman alanlarında pikniği tamamen yasaklamak gerekiyor galiba
Çünkü ne kadar uyarırsanız uyarın sonuç değişmiyor.