"Gençtir, oyalanıyor" diyerek geçiştiremeyiz

İZMİR'den gelen acı haber hepimizi sarstı.

Henüz 16 yaşında bir genç, iki polisimizin şehit olmasına sebep oldu.

Ailesi, son dönemde içine kapanan, bilgisayar başında uzun saatler geçiren ve giderek radikalleşen bir çocuktan söz ediyor.

Daha önce hiçbir sabıkası yoktu.

"Sıradan, sessiz bir genç" diye anlatıyorlar.

Uzmanların 'yalnız kurt' dediği bu tip saldırganlar, bugün sadece güvenlik birimlerinin değil, hepimizin kâbusu haline geldi.

Çünkü bu tip radikalleşmeler çoğu zaman evin içinde, gözümüzün önünde yaşanıyor.

Çocuğumuz odasına kapanıyor, saatlerce bilgisayarın başında vakit geçiriyor.

Biz ise, "Gençtir, oyalanıyor" diyerek geçiştiriyoruz.

Oysa o odada ne izlediğini, kimlerle konuştuğunu, hangi fikirlerle beslendiğini çoğu zaman bilmiyoruz.

Teknoloji hayatımızın vazgeçilmezi, ama şunu net söylemek gerekiyor:

Haberin Devamı

Bilgisayarsız bir hayattan bahsetmiyorum ama bilgisayara bağımlı bir hayatı da kabul etmiyorum.

Kontrolsüz, sınırsız ve denetimsiz teknoloji kullanımı gençlerin zihinlerini başka güçlere teslim edebiliyor.

Dünya verileri ürkütücü:

Son 5 yılda gerçekleşen ölümcül terör saldırılarının yüzde 93'ü 'yalnız kurt' denilen bu bağlantısız aktörler tarafından yapılmış.

Örgütlere katılmadan, tek başına radikalleşen gençler…

Onları tespit etmek, izlemek ve engellemek neredeyse imkânsız.

O yüzden sorumluluk bizde.

Ailede, öğretmende, arkadaşta.

Çocuğumuzun ruh halini takip etmek, onunla konuşmak, paylaşmak, hislerini anlamaya çalışmak artık bir güvenlik meselesi.

Çünkü; yalnızlık, içine kapanma, saatler süren dijital esaret, kimi zaman bir gencin kaderini değil, koskoca bir ülkenin geleceğini etkileyebiliyor.

Bir ekranın karşısında başlayan yolculuk bazen çok acı bir haberle son bulabiliyor.

İzmir'de olduğu gibi…

"Çocuktur yapar" sözünü artık tamamen unutalım

ÇOCUKKEN okul bahçesinde hepimizin tanık olduğu sahneler vardır.

Bir çocuğun sürekli itilip kakılması, alay edilmesi, dışlanması gibi…

O zamanlar buna "yaramazlık" derdik.

"Çocuktur, yapar" deyip geçiştirirdik.

Ama yanıldık.

Çünkü o bahçedeki küçük zorbalık büyüyünce bir insanın hayatında koca bir yara bırakıyor.

Haberin Devamı

Bugün adına 'akran zorbalığı' dediğimiz şey aslında sessiz bir şiddet türü.

Ve rakamlar korkutucu.

Zorbalığa maruz kalan çocukların önemli bir kısmında ilerleyen yaşlarda depresyon, kaygı bozukluğu, özgüven kaybı ve hatta intihar eğilimi ortaya çıkıyor.

Biz yetişkinler hala aynı cümleleri kuruyoruz:

"Çocuktur, yapar."

"Aralarında hallederler."

Hayır, etmiyorlar.

Çünkü o çocuk yalnızlaşıyor, içine kapanıyor, sesini çıkaramıyor.

Biliyorum, bu çağın anne babaları çocuklarını bilgisayar bağımlılığına, sosyal medyadaki tehlikelere karşı uyarmaya çalışıyor.

Ama aynı dikkati okul bahçesindeki zorbalığa göstermiyoruz.

Oysa bir gencin bilgisayar ekranında yaşadığı kadar teneffüs sırasında uğradığı zorbalık da hayatını alt üst edebiliyor.

Haberin Devamı

Akran zorbalığı sadece pedagojik bir sorun değil.

Bu, toplumun geleceğini ilgilendiren ciddi bir mesele.

Çünkü zorbalık görmüş çocuk ileride ya sessiz bir kurban ya da daha büyük bir zorbanın ta kendisi oluyor.

Benim cevabım net:

Bu ülkenin anne babaları, öğretmenleri, yöneticileri artık şu cümleyi unutmalı.

"Çocuktur, yapar."

Çünkü o çocuk yarın yetişkin olduğunda bu toplumun vicdanına çok ağır bir fatura çıkarıyor.

Yasa dışı bahse dur demenin zamanı