YILBAŞI yaklaşırken sadece sokaklar değil, perakende sektörü canlanıyor.
Etiketler şöyle:
"Yılbaşı indirimi", "Son fırsat", "Kaçırma", "En iyi fiyat."
Bu kelimeler artık tanıdık mottolar.
Ama son yıllarda bu refleks biraz da şüphe yaratıyor.
Kasımda 10 bin liraya gördüğünüz ürün, aralıkta üstü çizili 15 bin liradan indirimle yine 10 bin lira.
İşte Ticaret Bakanlığı önemli bir uyarı yapıyor:
"Yılın son döneminde artış gösteren indirimli satış reklamlarına yönelik gerekli denetimler ve incelemeler aralıksız devam edecek. Mevzuata aykırı, tüketiciyi yanıltıcı tanıtımlara karşı gerekli idari müeyyideler kararlılıkla uygulanacak."
Bence bu uyarı sadece tüketiciye değil, markalara da yazılmış bir mektup.
Bakanlık çok net:
"Yanıltıcı indirimlere tolerans yok" deniyor.
'Yıldızlı ürün', 'fırsat ürünü', 'en iyi fiyat' gibi süslü ifadeler artık büyü yapmıyor; denetime giriyor.
Tüketiciye düşen pay da var.
Haberin DevamıAlışverişe çıkmadan önce gerçekten neye ihtiyacınız olduğunu belirlemek bu işin ilk adımı.
Özellikle sosyal medyadan gelen linkler, işte orası mayın tarlası.
Logosu tanıdık, ismi benzer, fiyatı inanılmaz ama site sahte.
Bakanlığın uyarısı yerinde.
SSL var mı, ödeme güvenli mi, site gerçekten markanın kendisi mi
Bunlar artık alışverişin yeni okuma yazması.
Bir de kampanyaların küçük yazıları meselesi var.
Bakanlık diyor ki:
"Başlangıç ve bitiş tarihi net olacak.
Kapsam açık olacak.
Şartlar gizlenmeyecek."
Çünkü tüketici kandırılmak için değil, bilgilendirilmek için orada.
Yılbaşı alışverişi biraz mutluluk işidir.
İnsan kendine, sevdiklerine küçük sevinçler almak ister.
Ama o mutluluk, "Acaba kandırıldım mı" duygusuyla gölgeleniyorsa, orada sorun vardır.
Yeni yıla girerken belki de en çok ihtiyacımız olan şey şu:
Biraz daha şeffaflık, biraz daha akıl, biraz daha vicdan.
Ve evet…
Gerçek indirim hala en kıymetli şey.
O da güven…
Ben Z kuşağını destekliyorum
ÇOK eleştirdiğimiz o Z kuşağı, alışverişte bizden epey farklı.
Ben bunu teoriden değil, sohbetten biliyorum.
Arada konuşuyorum, dinliyorum, anlamaya çalışıyorum.
Haberin DevamıVe fark ediyorum ki, birçok alışkanlık aslında bilinçli bir tercih.
En başta şunu söylüyorlar:
"Gereksiz olanı almak istemiyoruz."
Bu cümle bizim kuşak için pek alışıldık değil.
Çünkü biz uzun yıllar alışverişi biraz da kendimizi iyi hissetmenin yolu olarak gördük.
Onlar ise tam tersine alışverişi bir ihtiyaç ve duruş meselesi olarak ele alıyor.
Z kuşağı zamansız şeyleri seviyor.
Modası bir sezon sürecek parçalar yerine, uzun süre giyebilecekleri ürünleri tercih ediyorlar.
"Bir yıl sonra bu bana hala iyi hissettirecek mi" sorusunu soruyorlar.
Bu soru birçok markanın da pek hoşuna gitmiyor açıkçası.
Bir diğer önemli fark, sürdürülebilirlik.
Bu onlar için bir pazarlama cümlesi değil.
Gerçekten bakıyorlar.
Haberin DevamıÜrünün nerede üretildiğine, kim tarafından yapıldığına, doğaya nasıl bir yük bıraktığına…
İnsana, çevreye, emeğe saygı duyan markaları daha rahat benimsiyorlar.
Bir markanın hikâyesi varsa, o hikâye samimiyse, işte orada duruyorlar.
Giyim tarzlarında da benzer bir sadeleşme var.
Daha rahat, daha fonksiyonel, daha az gösterişli.
Ama bu özensizlik değil.
Aksine bilinçli bir tercih.
Birkaç parçayı farklı kombinlerle kullanmayı seviyorlar.
Az ama doğru.
Çok değil, yeterli.
Aslında şunu fark ediyorum.
Z kuşağı sahip olmaktan çok kullanmayı önemsiyor.
Dolap dolu olsun istemiyorlar, işe yarasın istiyorlar.

4