İZMİR Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay ile Belediye-İş Genel Başkanı Nihat Yurdakul görüştü.
Görüşme sonrası Tugay'ın yaptığı açıklama işin henüz çözülmediğini gösteriyor:
"Durumu yeniden konuştuk. Daha önce söylediklerimizi yeniledik. Onlar da beklediğimiz cevabı henüz vermediler. Ancak değerlendirme yapacaklar, anladığım kadarıyla."
Yurdakul'un kamuoyuna yansıyan bir açıklaması olmadı.
Ancak yakın çevresine verdiği mesajlar oldukça net:
"Bu işten bir adım geri atarsak namerdiz. Ölüyoruz. Ölmemek için sokağa çıkma mecburiyetinde bıraktılar bizi."
Ve ardından şöyle diyor:
"1 Temmuz'da Egemenlik Binası önündeyiz."
Görünen o ki bu süreç kısa vadede sonuçlanmayacak.
Ve tekrar etmekte fayda var.
Grev sadece işçinin meşru hakkı değil, aynı zamanda bir toplumsal müzakere biçimidir.
Ancak bu müzakere gerçeklikten koptuğu, kamu vicdanından uzaklaştığı anda destek azalır.
Haberin DevamıBugün İzmir'de yaşanan durum da bu çizgide ilerliyor.
O yüzden herkesin şu kavram üzerinde ciddi şekilde düşünmesi gerekiyor. "Sosyal diyalog."
Sendikalar sadece talep eden değil, aynı zamanda plan yapan, önünü gören ve toplumun genel dengesini de dikkate alan yapılar olmak zorundalar.
Aksi halde 'toplumsal denge aktörü' olma vasıfları zayıflar.
Ve toplum tepki vermeye başlar.
Ben her koşulda, her başlıkta uzlaşmadan yanayım.
Çünkü hayat zaten zor.
Ve giderek daha da zorlaşıyor.
Bu zor gerçeklik içinde evet, belediyeler de tüm olanaklarını zorlamalı.
Ancak çözüm sadece ücretle sınırlı değil.
Çalışma koşulları, yaşam kalitesi, istikrar ve güven duygusu da en az maaş düzeyi kadar önemli.
Sendikaların bugünü konuştuğu kadar yarını da inşa etmesi gerekiyor.
Uzlaşmaz bir pozisyon ne sendikanın faydasınadır ne de işçinin.
Sorunları büyütmek değil, akılla çözmek gerekiyor.
Futbolun anayasasını yazmak lazım
FUTBOL artık romantik bir oyun değil.
Büyük bütçelerin, veri analizlerinin, kurumsal yönetimin arenası.
3'üncü Lig'de bile rekabet edebilmek için finansal altyapınız, idari planlamanız ve disiplinden sapmayan bir yönetim aklınız olmalı.
Yoksa, Altay gibi 100 yıllık bir kulüp bile markasını icradan kurtaramaz.
Haberin DevamıFutbol kulüplerinin uzun yıllar boyunca yöneticilik değil, 'tüketicilik' yaptığı bir dönemin doğal sonucu bu.
Yönetici değişti, hoca değişti, futbolcu değişti.
Ama sistem aynı kaldı.
Sürekli borçla dönen, günü kurtaran, plansız ve hesap vermeyen bir yapı.
Altay gibi kulüplerin 'tarihle' değil, 'gelecekle' yönetilmesi gerekiyor.
Geçmiş başarılar bugünkü sorumlulukları hafifletmiyor.
Artık marka olmak için sadece '100 yıllık kulüp' olmak yetmiyor.
Finansal şeffaflık, hesap verebilirlik ve yeniden yapılanma şart.
Bugün geldiğimiz noktada futbol için yeni bir anlayış gerekiyor.
Belki de bu bir tür 'futbol anayasası'dır.
Kurumsal hafızası olan, bağımsız denetime açık, borçlanma sınırları belirlenmiş, kişisel inisiyatiflere kapalı bir yapı.
Ve en önemlisi:
Haberin DevamıFutbolun bir sektör olduğu gerçeğini kabul eden, ona göre davranan bir sistem.
Bu yazdıklarım sadece Altay için değil.
Bugün birçok kulüp aynı şeyleri yaşıyor.
Aslında yol haritası belli, uygulayan kazanıyor.
45 dakikalık Selanik'e bir günde gidemiyorsun