Bütün mesele kültürü sahiplenmekte

EURONEWS'te Katharina Rabillon'un Viyana Filarmoni Orkestrası'yla ilgili yazısını okudum. Ve düşündüm...

Bir kenti büyük yapan şey, sadece ekonomik büyüklükler mi

Ben Viyana'yı severim. Şehir planlamasında örnek işler yaptılar, Avrupa'ya model olacak imar planları geliştirdiler. Ama Viyana'nın gerçek büyüklüğü, onu bir sanat merkezi haline getirmeleridir.

Ve bunda 1842'de kurulan Viyana Filarmoni Orkestrası'nın etkisi büyüktür.

Bu orkestra yılda 300'den fazla opera ve 100 senfonik konser icra ediyor. Müzisyenleri sadece sahnede değil, akademilerde de yer alıyor. Turnelere çıkıyorlar, nesiller boyu aktarılan bir müzik kültürünü yaşatıyorlar.

İzmir, neden böyle bir dönüşüm yaşayamasın

Haberin Devamı

İstanbul'un bir sanat merkezi olma potansiyeli var. Belki de zaten bu kimliği fazlasıyla taşıyor. Ama İzmir...İzmir, bunu baştan yaratabilir.

Aslında bir girişim vardı. Karşıyaka'da bir opera binası inşaatına başlandı. Ama işte, Türkiye'nin meşhur kaderi; yarım kaldı, ne zaman biter bilemiyorum. Başlangıç kurgusu ve heyecanı devam ettirilir mi, onu da bilemiyorum.

Oysa ki; semboller önemlidir. Sidney, dünya haritasına dev limanı ile değil, opera binasıyla kazındı. Viyana denilince akla ilk gelen şeylerden biri o muhteşem opera binasıdır.

Kültür, bir şehrin sadece ruhunu değil, ekonomisini de büyütür.

Viyana Filarmoni Orkestrası'nın yaptığı tam olarak bu. Bir müzik mirasını nesilden nesile taşıyor, kenti sanatsal olarak besliyor, dünyanın dört bir yanından turist çekiyor.

İzmir'in böyle bir dönüşümü gerçekleştirme şansı var mı

Evet, var.

Ama bu, sadece bir belediye projesiyle olmaz. Bu bir kültür politikası, bir zihniyet değişimi gerektirir.

İzmir'in, geçmişte sanatın ve felsefenin merkezi olduğunu hatırlaması gerekir.

Eğer bunu başarabilirse, Viyana Filarmoni kadar gurur duyduğumuz bir müzik mirasına sahip oluruz.

Bütün mesele, bunu gerçekten isteyip istemediğimizde...

Haberin Devamı

Roma'nın tribünlerini kıskandım

ROMAOlimpiyat Stadı'nda oynanan maçı izlediniz mi bilmiyorum.

UEFA Avrupa Ligi son 16 turu, Roma Athletic Bilbao karşılaşması. Sahada müthiş bir mücadele var ama benim aklım sahada değil, tribünlerdeydi.

Binlerce taraftar, ellerinde bayraklarla, 90 dakika boyunca adeta bir şov yaptı. Futbolun gerçek ruhu bu bence.

Ve kıskandım.

Gerçekten kıskandım.

Türkiye'de tribünlere bakıyorum.

Tezahürat var mı Var. Coşku var mı O da var. Ama bir noktadan sonra işin rengi değişiyor. Futbolun keyfi yerine, küfür, öfke, gerilim baskın çıkıyor.

Evet, futbol bir tutku. Ama bu tutku neden sadece öfke ile ifade ediliyor

Ben bir maça neden giderim biliyor musunuz

Haberin Devamı

Güzel vakit geçirmek için hayatın gündeminden, stresinden, siyasetinden uzaklaşmak için...Çocukken futbolu sevdiğim gibi sevebilmek için...

İşte Roma'yı izlerken aklıma bunlar geldi.

O tribünlerde sadece takımını destekleyen insanlar vardı. Bir festival havası vardı. İnsan, futbolun neden dünyanın en güzel oyunu olduğunu bir kez daha hatırlıyordu.

Türkiye'de bunu başarabilir miyiz

Bilmiyorum. Ama keşke bir gün, futbol sahalarına gittiğimizde sadece oyunu konuştuğumuz, tribünlerin sadece destek için coşkuyla dolduğu günleri görebilsek.

Ve keşke, bir gün bizim tribünleri de kıskansalar...

Kralların da bir

müzik listesi olurmuş