Karakafalar, Beyazlar ve statüko

Statükocular hiçbir şey değişmesin diyen adamlardır, kadınlardır. Her şey, iyi-kötü öyle kalsın, taşlar yerinden oynamasın. Başımıza iş almayalım, derler. Çoğu insan içten içe hak verir ama buna. Hele çoluk çocuğa karışmışsa. Üstüne bir de taksitleri varsa...
Statükocular baygınlığa oynar. Televizyonun karşısında kanepede sızaki kalmamızı isterler. Zaten sistemi onların dahil olduğu bir kuvvet yönetmektedir. Ölümlüler yerini bilsin, tanrılarına hürmette kusur etmesin isterler. Herkes işine baksın derler.
Beyazlar böyledir. Kutuplaşma da öyle. 28 Şubat denen kadın mezalimi ve tüm darbeler de...
Çok tanrıları vardır statükocuların. Biri bir balo şapkası olabilir, diğeri altından buzağı! Enteresan bir Babil'dir sanki bu. Her güzel düşünce bilinir ama her fikir, çıngar kıyamet bir sitcom'a indirgenir. Kimse kimsenin dilini bilmez. Ondandır TV'lerde tarzanca el kol hareketleriyle konuşulur. Statüko budur...

Değişimciler ise başka bir gezegende yaşarlar. İdris Küçükömer en dobra lafı zaten etmiştir: Türk solu statükocudur, Müslümanlar ise...
Devrimcilerdir diyemiyoruz, çünkü devrim kelimesi, kafalara çiviyle çakılan şapka devrimi, Stalin falan, Menderes'in darağacındaki fotoğrafı gibi şeyleri hatırlatır. Onun için değişimciler 'devrimci' kelimesini dibine kadar hak etseler de biz bu kez "Değişimde" kalırız. İnkişaf da deriz tabii biz buna.
Değişim isteği Hanif, tek tanrılı bir istektir. Daha merhametli, daha ferasetli, daha munis. Çevrelerini âbad ederek yaşamak isterler. Azgın hırsı, müptezel bencilliği reddeder, yani tekâmül eder, değişirler. Statükocularda mânevi evrim, tekâmül filan durmuştur. Köşeli bir tarzları vardır. Yeni fikirlere kapalıdırlar. Değişimcilerse 'Açık Kafa' olarak anılır, hatta bu yüzden eleştirilirler. Yeni buluşları, bilge gözlüklerle anlayıp keşfederek bir sıçrama yapmaktır dilekleri. O yüzden istatistikler söyler; damar sertliği değişimcilerde çabuk geçer...

Fikir âleminde olduğu gibi edebiyat gezegeninde de statüko ve yenilenme çatışır. Kanon denen odur. İkili üçlü güç odakları vardır. Beyaz entelijansiya tahtta kurulur. Karakafalar henüz tazedirler bu ortamlarda. Tanzimat dili denen kapalı kutu bir tarafta; English laf kalabalığı öteki plazalarda...
Kafalar karışıktır o nedenle. Herkes kendi kapısının önü için savaşır. Harbi ve de yerli entelektüeller ondandır kenarlara kaçışır...
Kekeme kitaplar. Müsamere diziler. İntihal. Bir acele, bir telaş. Bir düzeysizlik, 200 kelimeyle hızlandırılmış Türkçe kursu.
Herkesin mutabık kaldığı bir şeydir, koca bir imparatorluğu kaybetmiş ve içine kapanmış olanlarda depresyon bitmez. Ondandır, yenileyici bir fikir, coşturucu bir edebi akım olmadığı için yarışma programlarında Oğuz Atay utanır, Kemal Tahir ile Cemil Meriç kuytulara saklanır.