Tuvalet Medeniyeti

Geçende Beykoz ormanlarının oradan bir taksiye bindim. Şoför koltuğunda oturan İstanbul Efendisi, birden dönüp bana, "Medeniyet detaydır abicim" demez mi Halk Bilgelerinin hâlâ dolaştığını düşündüm aramızda.
Medeniyet detaydır ha Vay be!

Evet, medeniyet detaydı. Ayrıntılarda, teferruatta saklıydı özen, nezaket, âdabımuaşeret, kültür. Detaylardan okuyorduk biz medeniyeti, bir şehri, bir ülkeyi...
Metrodaki terli öfke krizlerinden, caddelerdeki çerçöpten, kaldırımlardaki izmaritlerden, oturduğumuz kafelerde ardımızda bıraktığımız mezbelelikten, ormanlarımıza yaptığımız muameleden, yediğimiz gofreti, plastik şişeleri denize atmaktaki fütursuzluğumuzdan, sokaklarda uçuşan poşetlerden, kimseye göstermediğimiz saygıdan, sıradanlaşan cazgırlıktan...
Bunlardan anlarız biz medeniyet seviyesini. Neredeyiz, ne hâldeyiz Seviyemizin boyu kaç santim diye.

Mühim detaydır mesela şu WC hadisesi. Bir göstergedir, bir medenîlik hususiyeti...
Ben bir mekâna girince önce tuvaletlere bakarım. Oradan veririm puanı. Çoğumuz gibi...
Evleri karıştırmayalım ama iki seksen yerlerdeyiz kamusal tuvaletlerin temizliği ve de kullanımı konusunda. Kadir Topbaş dönemi istisna, ücretli ücretsiz bütün tuvaletler fecaat. Burun kemiğini sızlatan kokusundan tanıyoruz bütün tuvaletleri. Kafelerin, lokantaların da öyle. Sallapati ruhsatlar veriyoruz, bırakın derli toplu bir tuvaleti, el yıkama lavabosunu bulmak için büyüteç arıyoruz.
Durumlar fena...

Nasıl bir "Temizlik Medeniyetinden" geliyoruz oysa! Torunuyuz onların. Torunuyuz da...
Anadolu Selçuklu'da ta 12. Yüzyılda tuvalet veya abdesthane barındıran saraylar ve medreseler bulunmaktaydı.

Osmanlı, Bizans'tan devraldığı hamam (temizlik) kültürünü bir medeniyet tasavvuru olarak hükmettiği bütün topraklara götürdü ve yerleştirdi.
Birçok Avrupalı devlet Osmanlı Sultanlığına mektuplar yazarak Türk mimarlarını göndererek Türk hamamlar inşa edilmesi ricasında bulundu.
1867 yılındaki Londra seyahati sırasında İngiliz Büyükelçiliği Genel Sekreteri David Urquhart, Sultan Abdülaziz'e; "Temizliğin nasıl yapıldığı konusunda pek nasibi olmayan, fen bilimlerinin dışındaki diğer alanlarda nasipsiz olan Avrupalılara temizliği öğretmek amacıyla Londra'da yaptırmış olduğum Türk hamamını şereflendirmenizi..."

Batılıların taharet musluğunu kullanmaması bugün bir şaşkınlıktır ama Türkler ile Batı arasındaki temizlik farklılıkları pek keskindi.
Bununla alâkalı Avrupalı seyyahların yazdığı yüzlerce eser vardır. Parfümün Avrupa'da bu denli yaygınlaşmasının sebebi vücuttaki ağır kir ve sokaklardaki balçık halinde akan lağımın kokusunu kesmekti. Evlerden dışkılar lazımlıkla sokaklara dökülüyordu çünkü.
En büyük sıkıntı da "Yıkanma Kültürsüzlüğüydü!" İngilizler senede iki defa yıkanıyorlardı. Çünkü Batılı Şifacılara göre bedenin ağır kokusu tifo, veba ve cüzzam gibi hastalıkların önüne geçiyordu. Buna inanıyorlardı. Bu inançla parfümlere sardılar.
İngiliz Urquhart, Türklerin hamam kültürünü bir temizlik meselesi olarak gördüğünü ve bu yapıları Romalılar gibi istismar etmediğini açıklıyordu:
"Onlar, hamamı aldıktan sonra onu, her türlü ahlaksızlıktan kurtarıp temizlik sanatını en mükemmel bir mevkie çıkardılar ve bu sayededir ki onlar yeryüzünün en vakur ve kendine en çok güven duyan milleti haline geldiler."