Bilmediğini bilmek

Biz zannederiz ki insan eski çağlarda ilkeldi, medeniyetsizdi, bak bugün (aman efendim!) Süpermen oldu.
Mesela bugünün insanı ile 1000-2000 yıl öncesinin insanını karşılaştırmak bile istemeyiz. Elimizde telefon, önümüzde laptop, aklımızda eve almak istediğimiz robot süpürge fütürist düşlere dalarız.
Yoksa omur iliğime hızlandırıcı bir çip mi çaktırsam, tabanlarıma tekerlek mi gömsem de caddede ışık hızıyla kaysam
Yapay zekaya kopyamı mı yaptırsam, kaslarımı plastik şey etsem, bacaklarıma elektron dolasam, fenomen ötesi bir varlık olsam. Karşı cins beni görse düşse bayılsa...

Böyle düşündüğümüz zaman mesela Konfüçyüs küçülür gözümüzde. Rüya ikliminde bir küçük adam düşünürüz, sivri sakallı bir ihtiyar. Klozet bile yok o vakitler, düşünebiliyor musun deriz birbirimize. "Düşünsene birader, WhatsApp'tan mesaj bile atamıyor kimseye!"
Konfüçyüs te ne zamanlar, MÖ. 6. Yüzyılda yaşamış, erdem üstüne düşünmüş, erdemli insanın peşine düşmüş. Felsefesi Sokrat'a benzetilmiş. Öteki dünya (Ahiret) ile bu dünya arasındaki geçişlere kafayı yormuş. "İyi bir insan olmanın yolu bilgiden geçer. İnsan, hayatı boyunca alçak gönüllülüğünü koruyarak, yeni şeyler öğrenmeye çaba göstermelidir" demiş.

Kendi çağının şartlarına göre Tao düşüncesini yorumlamış.
Tao, biliyorsunuz "Yol" demek. Sinir bozucudur ama "Tarikat" da yollar demektir. Tao'nun Kurucu Bilgesi Lao Tzu'nun tevellüdü Konfüçyüs'ten 200 yıl evvel. Bu dünyanın "göreligeçici" olduğunu, insanın kendini tanıdıkça, künhüne erdikçe güzelleşebileceğini söylemiş, dişil varlık ile eril varlık arasındaki uyumun logaritmalarını çıkarmış...
Bunların benzetildiği Sokrat ise başka bir muamma. Tıpkı bizim Beyaz Türklere benzeyen büzük dudaklılara gidip sorular sormuş ve cahiliyenin dibi olduklarını fark etmiş. Bu seçkinler hem bilmedikleri şeyleri bildiklerini sanmaktadır hem de neleri bilmediklerinin farkında değillerdir. İşte asıl cehalet budur. Cehaletten büyük kötülük yoktur, diye konuşmuş. "Ben bilmediğimi biliyorum" diye noktayı koymuş.

Bugünün modern insanı ile bu Bilgeleri karşılaştırmak istemem. Çünkü eğer karşılaştırırsak sokağa çıkamayız. Etrafta kulaklık takmış insan kılığında göreceklerimizin aslı astarı bizi dehşete gark edebilir de ondan.
Bugünün insanındaki cehalet büyüktür, pervasızlıkla cüretkârdır çünkü. Bütün teknolojik aparatlara rağmen zihin daralmış, "bilmediğini bilmek" bir zayıflık olarak görülmüş, dijitallerden akan sahte bilgi kırıntılarıyla herkes "bilir", yargılar ve infaz eder olmuştur.
Öyle ki bu konuda, dine yakın ile dine uzak duran eşitlenmiştir. Bir taraf öyle ya da böyle İslam bilgi birikiminin gerici, tehlikeli ve yıkıcı olduğunu (o bilgiyi hiç bilmeden) düşünür. Diğer taraf her türlü kötülüğü kendi dışında, kendi milletine karışmış Hristiyan, Musevi kriptolarda, giderek abartılıp bir hayalet gibi büyütülen dış güçlerde arar. Kendinde aramaz.
Böyledir, cahile göre kendisi pirüpak, öteki daima kirlidir...
"Kendini bilen, durumunu gören haddini bilir, haddini idrak eden rabbini bilir" sözü ya anlaşılmaz ya da lüzumsuz gelir.
Gerçekten de cehalet cahil olduğunu bilmemektir.

Modern insan yerinde sayar. Gelişmeyi, araba sahibi olmak sanır. Tekâmül, instagramda havası atılacak bir lâfazanlıktır.