Asgari ücret sadece bir rakam değil

Türkiye'nin en geniş sosyal politika tartışmalarından biri yeniden kapıda. Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 12 Aralık'ta toplanarak 2026 yılı için milyonlarca çalışanı doğrudan, ekonomiyi ise dolaylı olarak etkileyecek kararı masaya yatıracak. Her yıl olduğu gibi bu yıl da tartışmaların ana ekseni asgari ücretin ne kadar olacağı. Ancak bununla birlikte, bu yılın gündeminde işçileri temsilen Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (TÜRK-İŞ) Komisyon'a katılıp katılmayacağı konusu da var. TÜRK-İŞ, Komisyon yapısının yasal düzenleme ile değiştirilmesini istiyor.

Bu noktada şu hususu gündeme getirmekte fayda var; Türkiye'de asgari ücreti belirleyen komisyonun sahip olduğu "üçlü yapı" sosyal diyalog zemininde yer alan, sosyal diyaloğu ön plana çıkaran bir yapı. Aslında gelişmiş ülkelerin çoğunda, özellikle küresel hasıladan en yüksek payı alan ülkelerde, örneğin ABD, Çin, Japonya, Hollanda gibi, asgari ücreti doğrudan devlet belirlemekte. Yine gelişmiş ülkelerin bir bölümünde asgari ücret belirlenirken, sosyal taraflara sadece danışılmakta. Bir kısmında ise toplu sözleşmelerle asgari ücreti belirleme süreci tamamlanmakta. Dolayısıyla ülkemiz, karar alma sürecine demokratik katılımın kurumsallaştığı ender ülkelerden biri konumunda.

Asgari ücret, teknik bir hesaplamadan veya kısa vadeli bir gelir artışı beklentisinden çok daha fazlası. Asgari ücret, bir ülkenin çalışma hayatına, üretim yapısına, gelir dağılımına ve sosyal adalet vizyonuna dair en güçlü aynalardan biri. Bugünkü yazımda, kamuoyunun gündemindeki tartışmalardan çok asgari ücretin sosyal politika açısından üstlendiği fonksiyona odaklanmak istiyorum.

Sosyal enstrüman

Türkiye'de asgari ücret uzun yıllardır yalnızca düşük gelirli çalışanların değil, neredeyse tüm işgücü piyasasının ücret skalasının belirleyicisi hâline gelmiş durumda. Bunun önemli bir nedeni, özellikle gençler, kadınlar, deneyimi az çalışanlar ve belirli sektörlerde çalışan büyük bir kitlenin ücretinin fiilen asgari ücret düzeyine yerleşmiş olmasıdır. Bu durum, asgari ücretin toplumsal algısını da dönüştürüyor. Asgari ücret artık "asgari geçim standardı" ile özdeşleşiyor; çalışanların büyük bölümü için bir alt sınırdan çok, ortalama ücret seviyesine yakın bir gerçeklik hâline geliyor. Oysa, asgari ücretin belirlenmesindeki asıl amaçlardan biri, çalışanların zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden karşılayacak en düşük gelir düzeyini garanti etmektir.

Asgari ücret, ekonomik bir tartışma argümanı olduğu kadar güçlü bir sosyal politika aracıdır. Gelir eşitsizliğini azaltır, düşük gelirli çalışanları yoksulluğa karşı korur, ücret pazarlığında işçi lehine güç dengesi oluşturur ve tüketim talebi üzerinden ekonomiyi destekler.