Irkçılığın zararlarını, Kur'an'a bağlanmak suretiyle ırklar arasında muhabbet tesisinin müspet neticelerini anlatan Bediüzzaman, bu vatandaki unsurlardan biri olan Türklerin bin seneden beri İslamiyet'e kahramanca hizmet ettiğini hatırlatmakta ve Maide Suresi'nin 54. ayetini nazara vererek, alınması gereken dersleri sıralamaktadır.
Evvelâ Mâide Suresi'nin 54. ayetine mealen bakalım:
"Ey insanlar! Aranızda dininden kim dönerse, bilsin ki; Allah, sevdiği ve onların O'nu sevdiği, inananlara karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü, Allah yolunda cihat eden, kınayanın kınamasından korkmayan bir millet getirir. Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği bol nimetidir. Allah her şeyi kaplar ve bilir."
Bu mealdeki ayet-i kerimeyi nakleden Bediüzzaman Şöyle demekteydi:
"Câ-yi dikkat (dikkat çeken) bir hâl: 'Türk milleti' anasır-ı İslâmiye içinde en kesretli (çok) olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslüman'dır. Sair unsurlar gibi, Müslim ve gayr-ı Müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk taifesi varsa, Müslüman'dır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Macarlar gibi Türklükten dahi çıkmışlardır. Hâlbuki küçük unsurlarda dahi, hem Müslim ve hem de gayr-i Müslim var.
"Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et! Senin milliyetin İslâmiyyet'le imtizaç etmiş (kaynaşmış, birleşmiş). Ondan kabil-i tefrik değil (ayrılması imkânsız). Tefrik etsen ayırsan, mahvsın! Bütün senin mazideki mefahirin, İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefahir, zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde; sen şeytanların vesveseleriyle, desiseleriyle o mefahiri kalbinden silme!" (Mektubat, 26. Mektup, 3. Mebhas, s. 422)
Bediüzzaman daha sonra tarihî hadiseleri nazarlara sunarak şu şekilde çok mühim dersleri sıralamaktadır:
"Hem ne vakit ehl-i İslâm, dinine ciddi sahip olmuşlarsa, o zamana nispeten yükselmiş ve terakki etmişler. Buna şahit, Avrupa'nın en büyük üstadı, Endülüs Devlet-i İslâmiyesidir.
"Hem ne vakit, cemaat-i İslâmiyye dine karşı lâkayt vaziyeti almışlar, perişanlığa düşerek tedenni etmişler(gerilemişler)." (a.g.e., s. 423)
İslamiyet'in bahşettiği mukaddes milliyetin verdiği yüzlerce faydalardan bazılarını sıralayan Bediüzzaman şöyle demektedir:
"İslâmiyyet'in mukaddes milliyeti, bu vatan evladının hayat-ı ictimâiyyesine kazandırdığı yüzer fâidelerden iki fâideyi misal olarak beyan edeceğiz:
"Birincisi: Şu devlet-i İslâmiyye yirmi-otuz milyon iken (yirminci asrın başındaki nüfus), bütün Avrupa'nın büyük devletlerine karşı hayatını ve mevcudiyetini muhafaza ettiren, şu devletin ordusundaki nûr-i Kur'an'dan gelen şu fikirdir: 'Ben ölsem şehidim, öldürsem gaziyim.' Kemal-i şevk ve aşk ile ölümün yüzüne gülerek istikbal etmiş. Daima Avrupa'yı titretmiş.
"Acaba, dünyada basit fikirli, safi kalbli olan neferâtın ruhunda şöyle ulvî fedakârlığa sebebiyet verecek, hangi şey gösterilebilir Hangi hamiyet onun yerine ikame edilebilir Ve hayatını ve bütün dünyasını severek ona feda ettirebilir