Televizyonun son maçı

Ortalıkta bir söylenti dolaşıyor: Bir dijital platform, 4.4 milyar sterlin karşılığında Şampiyonlar Ligi yayın haklarına talip olacak. Henüz resmi bir açıklama yok ama herkesin aklında aynı sahne canlanıyor o tanıdık "ta-dum" sesiyle açılan bir maç yayını. Bir yanda futbolun en üst seviyesi, diğer yanda milyonlarca izleyiciyi alışkanlıklarından koparan bir platform. Bu söylentinin kendisi bile, artık neyi nerede izlediğimizin değil, neyi nasıl izlemeye alıştığımızın hikayesi.

Televizyon eskiden aileyi, mahalleyi, hatta ülkeyi aynı görüntü etrafında toplayan toplumsal bir alandı. Ama o teknolojinin artık sonuna yaklaşıyoruz. Artık aynı anda aynı şeyi izlemiyoruz; kimimiz maçı telefondan, kimimiz X'teki yorumlardan, kimimiz de TikTok'ta gollerin 20 saniyelik kesitlerinden takip ediyoruz. Yani maç aynı maç ama ekran artık tek değil. Bu Dijital platformların Şampiyonlar Ligi hamlesi bu yüzden sadece ticari bir mesele değil; sembolik bir an. Çünkü bu, televizyonun son kalesine yapılan çıkartma gibi. Sinema zaten streaming devlerinin eline geçmişti, diziler çoktan algoritmaların elinde yeniden biçimlenmişti. Şimdi sıra televizyonun elinde kalan son canlı alana, yani spora geldi. Artık bu platformlar Formula1'in, Premier Lig'in, Şampiyonlar Ligi'nin peşinde.

Bir dijital platform, geçtiğimiz Noel, ABD tarihinde en çok izlenen NFL maçları rekorunu kırarak, yayınladıkları iki karşılaşmanın en az bir dakikasını 65 milyon izleyicinin izlediğini ve maçların toplam süresi boyunca ortalama 24 milyon izleyiciye ulaştığını duyurdu. NFL gibi izleyicisi coğrafik olarak kısıtlı bir branş için bile bu muazzam bir rakam.

UEFA'nın bu platforma yeşil ışık yakmasının birçok avantajı var. Bu yayıncılar genellikle çok rağbet gören genç kitleye erişim sağlıyor. Yani sosyal medyada aktif, "sadakat yerine dikkat" üzerinden tanımlanan izleyicilere. Z kuşağı için maç izlemek, sosyal medyada akan bir içerik akışı. Bir pozisyon TikTok'a düşmeden, maçın kendisi önemsizleşiyor. Bu kuşak için 90 dakika artık fazla uzun bir format. Çünkü onların dünyasında her şey aşağı ya da sola kaydırma hızında ilerliyor. Futbol anlayışları televizyonun sunduğundan çok daha hızlı, çok daha dağınık. Sonuçta maçın 90 dakikası izlenmiyor ama 15 saniyelik bir gol videosu milyonlarca izlenme alıyor. Yani futbolun değeri, artık süresinde değil paylaşılabilirliğinde.

Bu platformlar, tam da bu kitlenin davranışlarını okuma konusunda ustalaşmış kanallar. Onun dünyasında izleyici, bir kullanıcı profili, bir algoritma davranışı. Kim hangi takımı tutuyor, ne zaman sıkılıyor, hangi oyuncunun pozisyonunda geri sarıyor, hangi dakikada yayını kapatıyor, hepsi kayıt altında. Yani artık futbol sadece izlenen değil, izleyeni de izleyen bir hale geliyor. Muhtemelen algoritma, tuttuğun takıma göre maç özetlerini kısaltacak, golleri farklı açıdan gösterecek, belki de senin en sevdiğin oyuncunun kameralarını öne çıkaracak. Yani herkes kendi maçını izleyecek. Top ortak, ama ekran kişisel. Hatta bir adım daha ötesi, FIFA ve UEFA gelir modelinden memnun kalıp uzun soluklu bir anlaşmaya imza atarsa belki de algoritma maçların artık 90 değil 60 dakika oynanmasına, devre aralarının kalkmasına hükmedecek. Şimdiden Şampiyonlar Ligi'nin açılış maçına Taylor Swift konseri koyup özel bir içerik olarak pazarlama hesapları yapılıyor bile.