Bir oyuncu takımını bırakıp başka bir kulübe gidebilir. Ama söz konusu ezeli rakip olduğunda, iş değişir. Zira ezeli rekabet, sadece saha içi rekabet değildir. Bu rekabetler, şehrin sosyolojisiyle, sınıfsal ayrışmalarla, tarihsel anılarla yoğrulmuştur. Dolayısıyla bir oyuncunun bu sınırları aşması, taraftarın gözünde sadece bir "transfer" değil, kimlik değiştirme girişimidir.
Futbol sahasının sınırları belli olmasına rağmen ruhu, bu çizgilerin çok ötesine taşar. Taraftar için tuttuğu takım, sadece renklerden ve armadan ibaret değildir; bazen doğduğu mahallenin, bazen ailesinin, bazen de hayatındaki en büyük tutkuların sembolüdür. Dolayısıyla futbol dünyasında bazı hamleler, sahadaki 90 dakikanın çok ötesinde yankı bulur. İşte ezeli rakibe transfer olmak, bu yankının en sert örneklerinden biridir.
Son günlerde Türkiye'de iki transfer, bu tartışmayı yeniden alevlendirdi. Kerem Aktürkoğlu, Galatasaray'da yıldızlaşmasının ardından Benfica macerasını kısa tutarak Fenerbahçe'ye döndü. Henüz 26 yaşındaki oyuncunun bu kararı ve ardından takındığı tutum, sarı-kırmızılı taraftarlar için kolay kabullenilebilir olmadı ve "ihanet mi, profesyonellik mi" tartışmalarını beraberinde getirdi. Aynı dönemde Trabzonspor'un sembol ismi Uğurcan Çakır'ın Galatasaray'a geçişi, Karadeniz'de benzer bir kırılmayı tetikledi. Yıllarca Trabzonspor'un kalesi olarak görülen, şehrin evladı kabul edilen bir oyuncunun İstanbul'a göçü, taraftar psikolojisinin nasıl derin yaralar aldığını gözler önüne serdi.
Bir oyuncu takımını bırakıp başka bir kulübe gidebilir. Ama söz konusu ezeli rakip olduğunda, iş değişir. Zira ezeli rekabet, sadece saha içi rekabet değildir. Bu rekabetler, şehrin sosyolojisiyle, sınıfsal ayrışmalarla, tarihsel anılarla yoğrulmuştur. Dolayısıyla bir oyuncunun bu sınırları aşması, taraftarın gözünde sadece bir "transfer" değil, kimlik değiştirme girişimidir. Taraftar psikolojisi bireysel değil, kolektif bir bilinçtir. Tribün, bir cemaat gibidir. Bu yüzden ezeli rakibe giden oyuncu, sadece kendi yolunu seçmiş olarak görülmez; adeta cemaatten ayrılmış, karşı safa geçmiş bir kişi muamelesi görür. Futbolcular ne kadar kararlarını savunurken profesyonellikten bahsetse de, duygusal kopuş taraftarın zihninde bir "ihanet" olarak kalır.
Ezeli rakipler arasındaki transferler, futbolun en dramatik hikayelerini üretir. Taraftar için bu, sevgiyle nefretin iç içe geçtiği bir süreçtir. Oyuncu içinse kariyerin en riskli kararlarından biridir. Kimileri Figo gibi ömür boyu hain kalır. Kimileri Pirlo gibi yeni kulüpte yeniden doğar. Kimileri Sol Campbell gibi travma yaşar ama başarıyla anılır. Ve bazıları, tarihin gri alanında, camiasız bir şekilde var olur. Ezeli rakipler arasında transfer yapan her oyuncu, bu oyunun bir parçası olmaktan çıkıp, futbol sosyolojisinin bir vakası haline gelir.
Eski takıma karşı motivasyon
Belki de bu tür transferlerin en dramatik yanı, oyuncuların eski takımlarına karşı sahaya çıktıkları anlar. O maç, sıradan bir derbi olmaktan çıkıp kişisel bir hesaplaşmaya dönüşüyor. Gol atarsa sevinmeli mi, sevinmemeli mi Taraftarın tepkisi ne olur O anın yükü, bir oyuncunun omuzlarına tonlarca ağırlık bindiriyor. Kerem Aktürkoğlu'nun bir gün Galatasaray'a karşı gol atması veya Uğurcan Çakır'ın Trabzonspor karşısında kurtaracağı bir penaltı unutulmaz bir yara olabilir. Ve o gün her iki olay da yaşandığında akıllara Ramiz Dayı'nın sözü gelir: "Mesele ölmek değil, mesele dost bildiğin, en güvendiğin adamın eliyle ölmekmiş yeğen."
Yak bütün fotoğrafları
Futbolun ezeli rakipler arası transfer hikayelerine artık bir de sosyal medya boyutu eklendi. Eskiden oyuncular sadece sahada veya basın toplantılarında hesap vermek zorundaydı. Bugün ise milyonlarca taraftar, sosyal medya üzerinden bir oyuncunun her paylaşımını, hatta profil fotoğrafını bile anında inceliyor.
Kerem'in Fenerbahçe'ye transferi açıklandığında, eski Galatasaray fotoğraflarını silmesi bu yeni çağın çarpıcı örneklerinden biri oldu. Taraftar haklı olarak şu soruyu sordu: "Fotoğrafları silebilirsin ama Galatasaray'da kazandığın kupaları, attığın golleri, yaşadığın sevinçleri kariyerinden silebilecek misin Madem fotoğrafları sildin, madalyalarını da iade et."
Bu yalnızca Kerem'e özgü değil. Cristiano Ronaldo, Juventus'tan ayrıldığında, oradaki üç sezonunu neredeyse hiç yaşanmamış gibi sosyal medyadan temizledi. Taraftarın tepkisi netti: "Sildiğin fotoğraflar değil, üç yıl boyunca bıraktığın izlerdi." Lukaku, United'dan ayrıldığında kırmızı formayla neredeyse hiçbir fotoğraf bırakmamıştı. Ama United taraftarları, onu zaten "bizim için oynamadı" diyerek hatırladığı için problem etmedi.
Sosyolojik açıdan bu durum, dijital çağın forma yakma ritüeline benziyor. Eskiden taraftar öfkesini göstermek için oyuncunun formasını yakardı. Şimdi ise formayı taraftar değil, oyuncunun kendisi yakıyor: Sosyal medyadaki geçmişini silerek.
Farklı bir örnek; Pirlo
İtalya'da da rekabetler, Türkiye kadar keskin duygular içeriyor. Bu rekabetler arasında Andrea Pirlo'nun hikayesi özel bir örnek olarak öne çıkıyor. Pirlo, Milan'da yıllarca oynadı, kulübün sembollerinden biri oldu. Ancak kariyerinin son döneminde Milan Yönetimi onu, "Artık eskisi kadar güçlü değil" diyerek gözden çıkardı. Pirlo, bedelsiz olarak Juventus'a geçti ve adeta yeniden doğdu. Takımın beyni haline geldi, şampiyonluklar kazandı. Milan taraftarları için bu transfer büyük bir kırgınlıktı. Çünkü onların gözünde kulübün efsanesi, rakipte yeniden zirveye çıkıyordu. Ama Figo veya Campbell örneklerinden farklı olarak, Pirlo "hain" ilan edilmedi. Daha çok "yönetimin hatası" üzerinden yorumlandı. Bu da gösteriyor ki, taraftarın öfkesinde sadece oyuncunun kararı değil, ayrılışın koşulları da belirleyici oluyor.
İspat zorunluluğu ve camiasız kalma
Yeni takıma geçen oyuncular için, ilk dönemin en büyük psikolojik yükü "kendini ispat" zorunluluğu. Çünkü yeni taraftar kitlesi, eski kimliği üzerinden şüpheyle yaklaşır. "Gerçekten burayı benimsedi mi Burada başarılı olabilir mi" soruları havada asılı kalır. Robin van Persie'nin Arsenal'den Manchester United'a geçişi bunun örneklerinden biridir. Van Persie, United'da şampiyonluk kazanarak Arsenal taraftarının öfkesini haklı çıkarmış ama yeni kulübünde kabul görmüştür. Türkiye'de Emre Belözoğlu'nun Galatasaray'dan ayrılıp yıllar sonra Fenerbahçe'de sembol oyuncu olması da benzer bir hikâye. Taraftar için nihai gerçeklik skordur. Eğer oyuncu geldikten sonra sahada fark yaratıyorsa, atılan goller ve kazanılan kupalar, geçmişteki öfkeyi kısmen de olsa unutturur. Çünkü başarı, taraftar için en güçlü hafıza silgisi işlevini görür.