Bize yüzde sıfır nokta beş derler

Bir ikindi üzeri… Yağmur sicim gibi tüm şiddetiyle gökyüzünden yeryüzüne selam duruyor, toprağın susuzluktan kurumuş çatlak dudağı adeta bayram ediyordu. Ali Abi bu muazzam atmosferi sıcak bir çay eşliğinde temaşa ediyordu. Masanın etrafında ise bıyıkları yeni yeni terleyen gençler… Gözleri adeta bir radarı andırıyor. Devletler kuruluyor, devletler yıkılıyor; dünyanın, her zamankinden daha çok kurtarılmaya muhtaç olduğu konuşuluyordu. Çekirdek elden düşmüyordu, kimi kabak çekirdeğini tercih ediyordu. Ali Abi, gençliğini vakıf çalışmalarında, inanç ve idealler uğruna harcamıştı.

Şimdi heyecanla onlara tecrübelerini aktarıyordu:

- Biz eskiden vakıfta iken siyah kasetler taşırdık, bayraklar asardık. Protesto gösterilerine katılır, şiir geceleri düzenlerdik. Kitaplar okurduk, her şey daha samimiydi. Mitinglerde biz vardık. Şimdi sizin yaptığınız bu işleri biz yapardık.

Çaylar ardı ardına geliyor, sohbetin seyri hakikatin ölçüsünün sayı olmadığı noktasına varıyordu. Ali Abi, ayetleri boncuk gibi sıralıyordu:

"Eğer yeryüzünde bulunan insanların çoğuna uyacak olursan, onlar seni Allah'ın yolundan saptırırlar." (En'âm 116)

"İnsanların çoğu inanmazlar." (Hûd 17)

"İnsanların çoğu şükretmezler." (Bakara 243)

"İnsanların çoğu bilmezler." (En'âm 36)

"Nice azlar nice çoklara Allah'ın izni ile galip geldi. Allah sabredenlerle beraberlerdir." (Bakara Sûresi 249. ayet)

O, aynı zamanda sıkı bir Millî Gazete ve Yeni Devir okuyucusuydu. Bu sütunlarda kimleri okumamıştı ki: Necip Fazıl Kısakürek, Süleyman Arif Emre, Sezai Karakoç, Mustafa Yazgan, Mehmet Şevket Eygi, Rasim Özdenören, Alaattin Özdenören, Erdem Bayazıt, Sedat Yenigün, Cahit Zarifoğlu, M. Akif İnan... En çok İsmet Özel'i okurdu Ali Abi. Altını çize çize okurdu bazı yazılarını. Öyle ya, hazır mevzu hakikatin ölçüsünün sayı olmadığına gelmişken altını çizdiği satırları da ifade etmeliydi Ali Abi. En sevdiği yazar olan İsmet Özel'in ''Bize yüzde altı derler!'' yazısını heyecanla anlatıyordu. Aynı şairin "Azınlıkta kaldıkça anladım/ çoğunluğun kirinden arındığımı." mısrasına meftun olduğunu söylüyordu.

Bir de Sezai Karakoç'un "Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır." mısrasını hatırlatıyor, o sözü, Fethi Gemuhluoğlu'nun anlattığı bir hatıra ile perçinliyordu:

Gülhane Parkı'nda Sezai Karakoç'u bir şeyh efendiyle tanıştırdığında, defalarca sorulan "Bu zât hakkında ne buyurursunuz" sorusuna şeyhin cevabı gecikmiş ama nihayet gelmişti:

"O hep mağlup görünür ama hep galiptir."

Ali Abi, tok sesiyle şiirler okurdu. Allah için, iyi de okurdu. Okuyunca gençlerin kalbinin ritmi değişir, kalbinden başka hiçbir delil aramazlardı. Aynı zamanda kılıçlaşan bir kalemi vardı Ali Abi'nin.

Kendi kurduğu bir haber sitesinde şöyle bir yazı yazmıştı: "Dev posterleriniz günahlarınızı örtmeye yetmez." "İktidarın önünde göbekten bağlı biçimde diz çökenler şunu iyi bilmeli ki; bizim arkamızda küresel zadeganlar, medya kartelleri, liberal ve kapitalist iş adamı dernekleri yok. Elinde kamu kaynakları yok. Her gün içinde uzun kulaklı tavşanlar çıkardığı şapkası yok."

Ama sonra… Sonra bir şeyler oldu. Yol ayrımları çıktı. Ama haklı ama haksız artık bunları konuşmanın anlamı yoktu. Hiçbir şey eskisi gibi değildi. Rasim Özdenören'in Kafa Karıştıran Kelimeler, Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, Müslümanca Yaşamak kitaplarını çok iyi okusa da kafası hayli karışıktı. Yine de bir şeyler yapmalıydı. Bir karar vermeliydi. Aynı şeyleri farklı dille söylemek en güzeliydi. Argümanlar fazla, iktibaslar yine hazırdı! Entelektüel kimliği buna yeter de artardı! Belediyelerin, kamunun kaynağı hayra da kullanılabilirdi. Hem haber sitelerinden yaptığı sert eleştirileri içeriden daha iyi yapabilirdi! Bu vesile ile en azından kültürel iktidar bayrağını omuzlamalıydı.