Okullar açıldı, 18 milyonla birçok ülkenin nüfusundan fazla öğrenciye sahibiz. Milli Eğitim Bakanlığı'nın geçen yılki verilerine göre ise örgün eğitim kurumlarında görev yapan öğretmen sayısı 2023-2024 eğitim öğretim yılında 1 milyon 168 bin 896 olarak gerçekleşmiş. Eğitim-öğretim hayatında eğitmen-öğrenci olarak 20 milyona yakın insandan söz edilebilir yani. Aileler de işin içine katılınca Türkiye'nin yarısını doğrudan, tamamını ise öyle veya böyle bir şekilde ilgilendiren hayati bir meseleden bahsediyoruz.
Klasikleşmiş ve karikatürize edilmiş bir ifadeyle her meseleyi "eğitim şart" sonucuna bağlayan bizler, her nedense her şeyin başı olarak gördüğümüz eğitimi, bir türlü istenen düzeye ve olgunluğa eriştiremedik. Her sorunda başlıca teşhisimiz "eğitim" olsa da, eğitimin kendisi için teşhis ve tedaviden hala yoksun olmamız hayli manidar olsa gerek. Belki de, eğitim meselesi için de "eğitim şart" dememiz ve her gelen bakanın, idarenin, ekibin yap-boza çevirdiği ve sil-baştan yapmaya giriştiği eğitim politikasını gerçek manada bilimsel ve çağın gereklerine uygun haline getirmeliyiz.
Bun yaparken de, gereken fiziki altyapıyı ve artık lüks sayılamayacak temel gereksinimleri de hesaba katmalı, her fırsatta velilerin cebine göz dikmemeliyiz. 21. yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakmakta olduğumuz bir dönemde, "okul tuvaletlerinde sabun yok", "temizlik personeli eksiği var" veya "öğlen yemeği verilemiyor" gibisinden şikayetlerin söz konusu olması bile başlı başına bir sıkıntıdır. Eğitim politikasında "köklü" değişikliklere girişmeden önce, bu temel altyapıları eksiksiz hale getirmek gerekir herhalde.
Bir de aslında şunu da es geçmemek gerekiyor. Her değişen bakanın, eğitim politikasında "köklü" ve "reform niteliğinde" değişiklikler sevdasından da vazgeçmesi gerekiyor belki de. Bu fantezilerin yarardan çok zarar verdiğini, birisinin uygulamaya soktuğu bir hususun, sonraki gelen tarafından ters yüz edildiğini, ortadan kaldırıldığını, yok sayıldığını çokça gördük, görüyoruz. "Köklü" değişiklik değil de yerli yerinde ve mantıklı dokunuşlarla da pekala sıhhatli bir yola girebilir eğitim sistemi. Dünyadaki başarılı olan ve örnek gösterilen eğitim sistemlerinde bu denli "köklü reform" sevdası mı, yoksa yalınlık mı hakim diye bakmakta fayda var.
Mesela, "eğitimin ticarileşmesi" meselesi var. Eğitim ücretlerinin astronomik seviyelere ulaşmasının yanında enflasyonu fersah fersah geride bırakan fahiş fiyat artışları ve bunların "kitabına uyduruluşu" gibi meseleler söz konusu. Eğitim ücretini enflasyon kadar artırıp da kitap parası(!), yemek parası, servis ücreti vs gibi yan kalemlerde uçuk artışlarla keyfi tutum içine giren, denetimden, yaptırımdan da çekinmeyen "ticari kafalar" var mesela. Öğrenciyi ve velisini "müşteri" olarak gören ve klasik "müşteri her zaman haklıdır" düsturuyla bol kepçeden not dağıtan, bu sayede kendi öğrencilerinin not ortalamalarını şişirip üniversite sınavı vs gibi alanlarda haksız avantaj sağlayan "eğitim kurumları" da var tabi..