"Kira" çözüm bekliyor

Türkiye'nin gündemi zaten yeterince hararetli ve hareketliyken, Ortadoğu'daki can alıcı gelişmeler ve dünyanın baş belası İsrail'in şimdi de İran'a tasalludu tüm diğer gündemleri geride bıraktı. Soğuk Savaş'ın bitişiyle birlikte 90'lı yıllarda yeniden kurgulanan Batı'nın düşman algısı ve İslam'ın hedefe konması, ırkçı emperyalizmin yani Siyonizmin "vaat edilmiş topraklar" takıntısıyla birleşince, Ortadoğu'nun başına örülen çoraplar hiç bitmiyor.

11 Eylül'ün bahane ederek Afganistan'ın işgali, sonrasında Irak işgali, Libya'nın karıştırılması, Suriye'deki iç savaş derken, sıranın İran'a ve sonrasında da, Allah korusun, Türkiye'ye geleceğini akıl ve feraset sahibi zihinler 30 senedir söylüyor. Bütün bu sürecin, aslına bakılırsa Büyük Ortadoğu Projesi denen Siyonist-Emperyalist karması bir hezeyanın hayata geçirilmesi olduğu, geçen her yıl ve yaşanan her gelişmeyle doğrulanmakta.

Netameli Ortadoğu coğrafyasının tam merkezinde olmamız hasebiyle, olumlu ve olumsuz her gelişme ister siyasi, ister toplumsal, isterse de ekonomik anlamda bizi de doğrudan etkiledi, etkiliyor, etkileyecek. Bu hararetli ve son derece önemli gündem, İsrail adlı terör devleti varoldukça Ortadoğu ve İslam coğrafyasını meşgul etmeye devam edecek.

Bu hararetli gündeme biraz ara vererek, halkın yaşadığı hararetli ve zorlu gündeme bir bakalım. Güya halkın derdiyle dertlenmesi gereken siyaset ve medya ilgi göstermiyor, yer vermiyor ve gündeme taşımıyor, böylelikle milyonların çektiği sıkıntılar, sorunlar buharlaşıp uçuyor sanki. Türk halkı, Cumhuriyet tarihinin en zorlu ekonomik koşullarıyla imtihan oluyor aksine.

Bu ekonomik zorlukların başında hayat pahalılığı kaynaklı geçim sıkıntısı geliyor ama bir o kadar da zorlayıcı ve can sıkıcı olarak "barınma" sorunu kendini gösteriyor. İnsanların ev değiştirmesi bile hem uygun kiralı bir konut bulmak hem de taşınma maliyetlerini karşılamak gibi nedenlerle adeta bir "lüks"e dönüşüyor. Maaşların içinde konutun payının da büyükşehirlerde giderek yüzde 40-50 seviyelerine, düşük maaşlı bireyler için daha da yüksek seviyelere ulaşması ise bu durumun bir "barınma krizi"ne doğru evrilmesi tehlikesini doğuruyor.

"Kiralık konut" meselesi, son 4-5 yılın en baş ağrıtan toplumsal ve ekonomik gündemlerinden birine dönüşürken, hem ev sahipleri hem de kiracılar için de sevimsiz bir hal almış durumda. Ev sahibi-kiracı kavgaları artık vaka-i adiyyeden sayılıyor, bu uğurda birçok kavga gürültü kopuyor. Bu sorun, hem "cep yakan", hem de "huzur bozan" bir toplumsal vakıaya dönüşmüş vaziyette.

Ev sahipleri, tabiri caizse "düzgün", "güvenilir", "sorun çıkarmayacak" kiracı bulamamaktan yakınırken, kiracılar ise başta "fahiş kiralardan" dert yanıyor. Aslına bakılırsa, herkesin barınacak iyi veya kötü bir evinin olması sosyal devlet ve modern toplumlarda en temel insan hakkı olarak iktidarlar için "yapılacaklar listesi"nin en başında yer almalıdır. İnsanların en basit anlatımıyla ve lafta değil gerçek manada "kira öder gibi" ev sahibi olabilmeleri kayıtsız şartsız temin edilmelidir. Elbette ki bunu yaparken, insanları şehirlerdeki "rantabl" merkezden "para etmeyen" çevreye doğru yollamak gibi rantı önceleyen bir bakış açısıyla değil de gerçek manada bir sorumluluk bilinci ve kent kültürüne saygı yaklaşımıyla yapılması gerekir.