Enflasyon düşer mi

Eylül ayı enflasyonu açıklandı. Enflasyon, Eylül ayında beklentilerin üzerine çıkarak yüzde 3,23 olarak gerçekleşti. Ağustos ayında yüzde 32,95 olan yıllık enflasyon da Eylül'de yüzde 33,29'a çıktı. Böylece 15 aydır süregelen yıllık enflasyondaki düşüş trendi de kesilmiş oldu.

Eylül ayında en yüksek artış yüzde 17,90 ile eğitimde, yüzde 4,62 ile gıdada görüldü. İkisi de vatandaşın bütçesini doğrudan ilgilendiren kalemler.. En yüksek ağırlığa sahip üç ana harcama grubunun yıllık değişimleri; gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 36,06 artış, ulaştırmada yüzde 25,30 artış ve konutta yüzde 51,36 artış olarak gerçekleşti. Okulların açıldığı Eylül ayında eğitim harcamalarındaki yıllık artış ise yüzde 66,1 oldu. Türkçesi;ekonomi yönetimi enflasyonu düşürme maksatlı son bir buçuk yılda faizleri yüksek tutmasına rağmen, enflasyonun beli bir türlü kırılamamış!

Sene başında, asgari ücrete (ki artık tüm diğer ücretleri de doğrudan ilgilendiren bir gösterge ücrete dönüşmüştür), "gerçekleşen" yerine "hedef enflasyona" göre artış yapıldı, yani yüzde 44 yerine yüzde 30 zamla yetinildi. İnsanlar, günbegün yaşadıkları fiyat artışları ve fiyat seviyeleri yerine "ileride amaçlanan" fiyat seviyelerine göre ücret zamları aldı ve daha baştan gelirlerinde bir erimeyle yüzleşmiş oldular.

Gelinen noktada, hele ki Temmuz'da da ücret zammı yapılmadığı düşünüldüğünde, gelirlerdeki erime, resmi enflasyon verisi (ki ENAG da TÜİK'in neredeyse 2 katı kadar açıklıyor enflasyonu) göz önünde bulundurulduğunda bile açıkça görülmekte. Sene başındaki ücret zamlarının, bir kez daha 2026 yıl sonu enflasyon hedefi kadar olması gibi bir yanlışa düşülürse, vatandaşın gelirindeki erime daha da hızlanır ve kağıt üstünde enflasyon azalsa da hiç de etkisi azalmamış olan hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı daha da büyür. 2027'nn ikinci yarısında muhtemel bir seçim olacağı düşünüldüğünde, siyasi iktidarın böylesi bir riske girip girmeyeceği de ayrı bir tartışmanın konusudur.

Geçimini büyük oranda kredilere ve kredi kartlarına indirgeyen milyonların, artık nefes alacak yerinin kalmadığı, bankalara muhtaç şekilde yaşamaya çalıştıkları ve faiz belasına bir yerinde de olsa bulaşmamış neredeyse kimsenin kalmadığı bir ortamda, siyasi iktidarın yaklaşan seçimleri de göz önünde bulundurarak "kısa sürede enflasyon düşürme" fantezisinden vazgeçebileceği de göz ardı edilmemeli.

Çünkü, her ne kadar "enflasyonun belini kırdık", "en zoru geride kaldı" türünden açıklamalar yapılsa bile, enflasyonun yüzde 30 seviyelerinde takılı kalacağı yönündeki piyasa beklentisi bir türlü aşılabilmiş değil. Merkez Bankası'nın yayınladığı enflasyon raporunda da enflasyon beklentilerine vurgu yapılıyor.

Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, geçen hafta TBMM'de muhalefetin protestolarıyla karşılaşırken, başlıca nedenlerden birisi Karahan'ın sarf ettiği belirtilen "Yastık altı altınların değeri yaklaşık 500 milyar dolar, altın talebi enflasyonla mücadeleyi zayıflatıyor" sözleriydi. Karahan, bu sözlerine sonradan, "Fiyat istikrarının yastık altı altın talebini azaltacak en önemli unsur olduğunu ifade ettim. Türkiye'de bu kadar yüksek altın stoku olmasının nedeni, geçmişten gelen enflasyonist tecrübelerdir" diye açıklık getirdi.