Daha da Zor Zamanlar

Mevcut siyasi iktidarın birkaç tane temel ilkesi var. Bunlardan birisi kamuoyunu eldeki medya gücü ve amaca hizmet eden propaganda kanalları vasıtasıyla kamuoyunun algılarına oynamak, yani kendilerinin tabiriyle "algı operasyonu".. Diğeri de ekonomideki tek doğruyu sıhhatli veya sıhhatsiz olduğuna bakmaksızın "ekonomik büyüme" parametrelerine indirgemek. İstatistiki olarak büyüme rakamları görece yüksek geldiği takdirde, başka hiçbir sıkıntının olup olmadığına bakmaksızın bunun kısa vadeli meyveleriyle yetinmek. Ekonomideki bu "seçim odaklı" ve hayli popülist yaklaşım, dışarıdan ucuz döviz geldiği müddetçe bir süre sürdürülebilir gibi gözüktü. Ancak işler tersine döndükçe ve dış kaynak kesilince, halı altına süpürülen sorunlar birikti de birikti ve geldiğimiz noktada "duvara toslamamıza" ramak kaldı. Aslında vatandaş, çoktan duvara tosladı ve çok kısa sürede çok hızlı bir şekilde reel gelirinin erimesi gerçeğiyle yüzleşti, yani fakirleşti. Aslına bakılırsa, madem topyekün fakirleşecektik, bari bu gerçekten de yüksek enflasyonu çözme amacına yönelik bir ekonomik program (tabir-i caizse acı reçete) uğruna olsaydı diyesi geliyor insanın. Hem çok daha acı bir ilacı içtik, hem de içtiğimiz ilacın tedavi edici bir özelliği yok! Siyasi iktidarın fertlerinin söylemlerine bakılırsa, ne durumun ciddiyetinin farkında oldukları ne de çözüme yönelik bir fikirleri olmadıkları görülüyor. İktidar partisinden birçok isim, yaptıkları açıklamalarda aslında tek dertlerinin "seçim kazanmak" olduğunu farkında olmadan ağızlarından kaçırıyorlar. Burada şu soruyu sormak gerek belki de: Mevcut tabloya bakılınca ortada kocaman bir başarısızlık varken, idareyi bırakmama konusundaki bu ısrar neden pushfn('ads'); Daha yakın zamana kadar dahi ekonomik krizi, daha doğrusu buhranı kabul etmeyen, bu yöndeki eleştirileri, şikayetleri nankörlükle, çekememezlikle hatta hainlikle tanımlayan iktidar mensupları, gelinen noktada artık kriz realitesini kabul etmek zorunda kalıyorlar. Ancak bu "metazori kabul", bu krizden çıkışa dair bir fikirleri olduğu anlamına gelmiyor. Öyle bir çözüm reçetesine sahip olmadıkları da sırf döviz kurunu baskılamak için harcanan milyarlarca dolarda ve eksiye düşürülen (ki Cumhuriyet tarihinde örneği yok) Merkez Bankası rezervlerinde görülebiliyor. Bir yandan faize karşı olduklarını söyleyip dursalar da, 2022'nin ilk 5 ayında bankaların yani rantiyenin karlarının geçen yıla göre 5 kat artması ve geçen yılın tümündeki kar rakamını geride bırakması, aslında siyasi iktidarın uyguladığı politikaların muhataplarını da ortaya koyuyor. Çalışanlara, emeğiyle geçinenlere, geniş halk yığınlarına yönelik somut bir politika falan yok ortada. İşveren ve işçi arasındaki uzlaşmayla, olmazsa da devletin hakemliğiyle belirlenen ve kamunun kasasından herhangi bir para çıkmayan asgari ücret artışını bile siyasi iktidarın icraatı algısına sarmak, ortaya çıkan yetersiz rakam için de siyasi iktidarı eleştirme hakkını doğuruyor ister istemez. Açlık sınırının 6300 lirayı