Türkiye'nin ve halkın en önemli meselesi ekonomidir, hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısıdır. Esas gündem, bugüne kadar benzeri görülmemiş bir ekonomik zorluktur, ki buna kriz yerine buhran mı demeli, bir başka şekilde mi adlandırmalı, dönemi inceleyen ekonomistler kararını verecektir muhakkak.
"Cumhuriyet tarihinin en kötüsü" denilen ve iktidarın değişmesine neden olan 2001 krizinde dahi Türk ekonomisi 1 yıl içinde toparlanmış, bir süre kemer sıkan halk da belli bir sürenin sonunda kendine gelebilmişti. Şu anda içinde bulunduğumuz koşullar, hemen hemen 2018'den beri süregelen bu tuhaf süreç, krizlerin "dibe vurup yükselme" davranışını sergilemiyor. Kötü gidiş sürüyor, dibe doğru gidiş bitmiyor ve fakirleşme de bugüne dek görülmemiş bir şekilde belli bir kaymak tabaka harici tüm toplum kesimlerini kıskacına aldıkça alıyor.
Hayat pahalılığı, Türk toplumunun yabancı olmadığı bir kavram halbuki. Türk toplumu enflasyonla yaşamayı sevmez ama bu konuda bir alışkanlığı ve aşinalığı da vardı. Enflasyonla yaşamayı bilen bir toplum olarak, bugün yaşanan hayat pahalılığı ve buna bağlı geçim sıkıntısını toplum daha önce hiç deneyimlemedi. Farklı bir vakıa söz konusu.
Enflasyonu da aşan bir vakıaya dönüşen bir pahalılık bu. Öyle bir pahalılık ki, hem TL bazında hem de dolar bazında her şey, artık yerli veya yabancı herkes için pahalı, hatta çok pahalı. Artık ucuzdan bahsetmek mümkün olmadığı gibi, "pahalı", "daha pahalı", "çok pahalı" diye sınıflandırma yapılıyor. Hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısının teslim aldığı insanlar, çaresiz bir şekilde enflasyonun düşeceğine inanmıyorlar artık. Enflasyon beklentilerinin kötüleşmesi, toplumun bu pahalılık döngüsünün kırılmayacağına inanmaları bu çaresizlikten.
Türkiye, pahalılık girdabına kapılıp gidiyor. Enflasyonu oransal olarak düşürmek de bir anlam ifade etmeyecek bir yerden sonra. Enflasyona dair kötü beklentilerin bir türlü kırılamaması ve fiyatların yapışkanlığına benzer bir "yapışkan pahalılık" yaşıyoruz.
Bu yaşadıklarımız enflasyon canavarı sorununu çoktan aştı, başka bir hale evrildi. Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı ve zorlu koşulları yaşanıyor. Olmadık ekonomi politikası deneyleri vatandaşın üzerinde deneniyor. Bir heterodoks politika ve nas var nas denerek faiz indirimi, ardından tam tersi bir ortodoks politika ve yüksek faiz politikası.
Sadece para ve faiz politikasıyla ve tüm yükü halkın sırtına yıkan bir kemer sıkma uygulamasına girişiliyor ancak o da beklenen sonucu vermiyor. Arjantin'de 1,5 sene önce yüzde 292 olan enflasyon yüzde 28'e inmiş, bizde ise 1 yılda yüzde 44'ten yüzde 30'un altına inerse başarı kabul edilecek neredeyse.
Bu arada ekonomik programın mimarı Sayın Bakan, sadece verilere odaklanmış, insanların yaşadığı zorluklar umurunda değil, sadece küresel yatırımcıları ikna etmekle, onların olumlu değerlendirmelerini alabilmeye endeksli. Hızlı yoksullaşma ilgi alanında yer almıyor onun ve siyasi iktidarın.

24