Ortadoğu'daki 'çok kutuplu Türkiye' rüzgârı

Türkiye, 15 Temmuz 2016'daki işgal ve darbe girişiminden sonra devreye soktuğu yeni diplomasi modeliyle Ortadoğu'yu bir kez daha dönüştürmeye başladı. Nasıl ki Anadolu'daki Sessiz Devrim adalet, refah ve özgürlük taleplerini simgeleyen Arap Baharı'na ilham verdiyse Türkiye şimdi de çok kutuplu diplomasi anlayışıyla İslam dünyasına yol gösteriyor. Türkiye'nin yeni jeopolitik çoğulculuk doktrini çerçevesinde hayata geçirdiği çok kutuplu diplomasinin domino etkisi bugün Ortadoğu'daki birçok ülkede de hissediliyor. Hatta Türkiye'nin yeni stratejisi sadece Ortadoğu için değil küresel sistem için de deyim yerindeyse jeopolitik bir zorunluluğa ve gerçekliğe dönüşmüş durumda. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un da vurguladığı gibi Batı, bu yeni jeopolitik realiteyi ne kadar erken anlarsa o kadar iyi olur. Zira ABD ve Avrupa'nın merkezinde yer almadığı yeni bir küresel sistem kuruluyor. Ukrayna bir anlamda bu yeni sistemi isteyenlerle istemeyenlerin karşı karşıya geldiği cepheyi simgeliyor. Küresel statükonun saltanatı sallanıyor. Batı'nın vahşi ve barbar yöntemleri yeni arayışlara giren ülkeleri durduramıyor. Lavrov'un da altını çizdiği gibi, "Günümüzde dünyada birçok karar verme merkezi var. Artık çok kutuplu bir düzendeyiz." Batı'nın ırkçılık ve seçkinlik kompleksine en büyük darbeyi indiren ülkelerin başında Türkiye, Çin ve Rusya geliyor. Rusya, Atlantik'i askeri yöntemlerle dize getirirken Çin de ekonomik kalkınma hamleleriyle Batılı finansal sisteminin temellerini sarsıyor. Türkiye'nin ise hem askeri hem jeo-kültürel hem de diplomatik ataklarıyla neo-sömürgeci vesayet zincirlerini kırması küresel sistemde ve özellikle de İslam coğrafyasında köklü değişimleri tetikliyor. Dolayısıyla Türkiye'nin Ortadoğu'da yol açtığı çok kutupluluk rüzgârının birçok ülkeyi derinden etkilediğini bugün Atlantikçi kalemler de itiraf ediyor. Savaş yerine diplomasinin öne çıktığı bu yeni dönemde Türkiye sayesinde bugün bütün İslam coğrafyasında yoğun bir