Tarih yazılacak
Neredeyse 10 yıl önce Türkiye'yi tamamen durduracak bir girişimde bulundular. Ülkeyi parçalamak daha da ötesi büyümesi ve küresel bir GÜÇ olmasını engellemek birinci amaçtı. Her yolu denemişler, tam 40 yıl ülke sınırları dışına çıkmasını sekteye uğratmak için Suriye'den başlayıp, Irak ve İran'a kadar terör duvarları oluşturmuşlardı. İnsan haklarından bahseden Avrupa Birliği, kendisine yüzlerce milyar euro borcu olan ve habersiz tuvalete bile gidemeyen Yunanistan'da bile terör kampları kurdurmuştu.
Gözleri Ege ve Akdeniz'deki enerji rezervlerindeydi. Danimarka gibi kıçı kırık bile Akdeniz'e savaş gemisi gönderiyor, Fransa, Yunanistan'a çalışan sondaj gemilerine savaş gemileri ile eşlik ediyordu. Nasıl Osmanlı'yı bölüp parçalara ayırarak petrol yataklarına kondularsa, şimdi aynı gözü dönmüşlükleri, Akdeniz'de ağızlarından salya akıtıyordu. O yüzden tüm Avrupa başkentlerini teröristlere açtılar. Fransa Cumhurbaşkanlarının eşlerinden tutun Avrupalı siyasilere kadar önüne gelen Kandil'e gidip alkış tuttu.
Teröristle kucaklaşan, para yağdıran bir AB vardı. ABD ise bu teröristlere komutanlık ediyor, eğitiyor, maaş veriyor, binlerce tırla silah yağdırıyordu. Türkiye bölgenin en güçlü ülkesiydi. CIA başkanlığı yaptığı dönemde General David Petreaus "Türkler deyince orada durup düşünmek lazım. Türklerden bahsediyoruz. Kontrolümüzdeki Araplardan değil. Düzenli taktik ve bizde bile olmayan disiplinli orduya sahip. Üstelik geri çekilme gibi bir huyları da yok. Topyekün savaşçı bir Millet. Akıllarında ülkeleri ve dinleri varsa endişelenmiyor, ölümü hiç düşünmüyorlar. Suriye'de PKK'ya o kadar yardım ettik ama hiçbir başarı sağlayamadık" diyordu.
Üstelik bu açıklamayı 8 yıl önce yapıyordu. Savunma Sanayii'nde bugün geldiğimiz nokta o dönemde yoktu. Ankara yıllardır sabırla Avrupa'yı enerji ve savunma konusunda kendine bağımlı hale getirdi. Suriyeliler Türkiye'ye gelince bazıları bilinçsizce ayağa kalktı. Halbuki Türkiye bu hamle ile adeta Suriye'yi Ankara'ya bağlayarak muazzam bir güvenlik çemberi oluşturuyordu. 5 milyon Suriyeli artık Türkçe konuşuyor, içerideki 10 milyonu aşkın akrabasıyla bugün kucaklaşıyor ve ülkenin yarınlarına Türkiye lehine ipotek koyuyordu. ABD'nin beslediği PKK Suriye sınırında 100 bin kişi ile adeta 100 milyonluk Ankara-Şam arasında pastırma oluyordu.
O yüzden Trump "Biz ne yapabiliriz ki orada" diyordu. Üstelik İsrail yayılmacılığına da muazzam bir Şam duvarı örülüyordu. Irak ile yapılan Kalkınma yolu anlaşması ile Bağdat da ekonomik anlamda Ankara'ya bağlanıyor, Kandil köşeye sıkışıyordu. Ermenistan, Azerbaycan'a büyük destek verilerek diz çöktürülüyor, bugün "Ankara ile iş yapabilmek için tutuşan bir ülke" haline getiriliyordu. Akdeniz'de, Libya ile deniz yetki anlaşması yapılarak "Buradan artık benim iznim olmadan geçemezsiniz" mesajı tüm dünyaya geçiliyordu. Akdeniz'deki çıkarlarımız uğuruna Mısır ile olan gerginliğimize son veriyor, onu Cezayir ile birlikte Ankara'ya bağlıyorduk. Üstelik Cezayir'de Fransızlara "Defol" çektirerek. Nakış gibi bir dış politika sabırla işlendi. Teröre tam 2 trilyon dolar harcadık. Şimdi o günlerden "Terörsüz Türkiye" dönemine geldik.