Sürekli kaos

20. Yüzyıl'da öyle bir ülkeydik ki, gölgemizden bile korkuyorduk. Pısırık, ezik devlet adamları, diplomatlar, Batı aşığı monşerler tarafından yönetildik. Tek bir mottomuz vardı 21. Yüzyıla girene kadar. "Aman Batı ne der, aman onları üzmeyelim, kızdırmayalım. Tek hedefimiz onlardan aferin almak olmalı" şeklindeydi bu ittihatçı kafalı yönetenlerin kalbi. Bir Ayasofya camiini bile açabilecek yürekleri yoktu. "Açarsak mahvoluruz.
Uluslararası arenada anamız ağlar" diyen ödlekler enflasyonu vardı bürokraside. O tasfiye olan ödlekler Başkan Erdoğan Ayasofya'yı açarken de ayağa kalktılar. "Büyük hata. Bu Batı'ya savaş açmaktır. Asla açılamaz" diye bağırdılar.
Mahvolacağımızı söylediler.
Peki ne oldu
Ayasofya açılınca Türkiye yerin dibine mi girdi Dünya bize savaş mı ilan etti Uluslararası arenadan silinip mi gittik
Yoo... Hiçbir şey olmadı.
Olamazdı da tabii...
Çünkü sen artık güçlüysen sana kimse bir zarar veremezdi. Hiçbir ülkenin gıkı çıkmadı. Neden
Çünkü artık korkak, ezik Eski Türkiye yok. Tüm dünya artık küresel bir güç olduğumuzu biliyor.
Daha iki gün önce Yunan gazeteleri bile "Türkiye büyük güç oldu. Bizim için büyük tehdit" diyor.
Bir bakıyoruz aynı nakarat İsrail basınında hem de en yetkili ağızlardan, askerlerden, istihbaratçılardan, devlet adamlarından hemen her gün geliyor.
"Osmanlı'yı canlandıran Türkiye bölgemizde artık büyük bir güç ve oyun kurucu.
Bizim için büyük tehdit" diyor. Avrupa ise Türkiye'nin uluslararası arenadaki büyük gücünü görüyor "Türkler kıtamızın güvenliği için bir numaralı aday" diye bağırıyor.
AB lideri Almanya'nın Başbakanı önceki gün "Bizim için hayati önemi olan ve NATO'nun en büyük ikinci gücüne sahip Türkiye ile birlikte çalışmak için sabırsızlanıyorum" diyor.
Putin Moskova'dan ateşkes ilan edip "İstanbul'da masaya oturmaya hazırım" mesajını veriyor. Başkan Erdoğan'ı dün arıyor "Barış için masa kur" diye ricada bulunuyor.
Trump seçime giderken "Ukrayna-Rusya savaşını iki günde ben bitireceğim" diye vaadde bulunmuştu.
Seçilir seçilmez kolları sıvadı. Ukrayna-Rusya arasında diplomatlar ordusu ile mekik diplomasisi başlattı. Ancak iki gün çabuk bitti. Aylar oldu. Tık yok. Trump son noktada "Barışın sağlanması için Türkiye'nin desteğine ihtiyacımız var" itirafını yapmak zorunda kaldı. Sık sık 21. Yüzyıl'da artık her yol Ankara'ya çıkıyor diye yazdık bu sütunlarda.
Bu günlere kolay gelinmedi. İçimizdeki Batı aşığı ittihatçı ezik kafalara rağmen Türkiye inanılmaz engelleri aşarak bu noktaya geldi.
Çünkü yıllarca korkaklar tarafından yönetilen, kendi silahını mermisini bile yapmaktan ödü bir yerlerine karışan bir ülkeydik.
Sanayi Bakanı, gübre fabrikası kurmaya kalktığında Amerikan elçisinin kapıyı tekmeleyerek baskın yaptığı ve fırça attığı bir ülkeydik. Darbe yaparken bile yabancı elçilere uğrayıp izin alan ve destek isteyen bir devlettik.