Küresel davet

YE küresel davet
Türkiye'ye Avrasya'dan Kafkaslar ve Balkanlar'a, Ortadoğu'dan Afrika ve Amerika kıtalarına, Okyanuslar ötesinden Uzakdoğu ve Avustralya'ya kadar her yerden büyük "alaka" ve "sevgi" var!
Çünkü Osmanlı'dan sonra yakın zamanda küresel sömürü, zulüm, emperyalist baskılar çığ gibi büyüdü.
Osmanlı'yı yıkan ve kandan beslenen emperyalistler bu ülkede 200 yıl ecdadına sövmeyi sağlayacak bir sistem kurmak için kolları sıvadı. İnançlarından ne kadar uzaklaştırırsak, gönül coğrafyasına da o kadar uzaylı takılacağımızı biliyorlardı. Ezanımızla oynadılar, "Resmi dinimiz Hristiyanlık olursa çağdaş medeniyetler seviyesine geliriz" diyebilecek cürette Mason milletvekillerini Meclisimize doldurdular. Asla hiç durmadılar. Darbeler yaptılar, bu ülkeye takoz koymak, ezilen halkların hamisi olmamızı engellemek için terör örgütleri kurup karşımıza diktiler. Tam 30 yıl Meclisimizi türban ile uğraştırarak dışarıya kör hale getirdiler. Kafamızı kuma gömdüler. Türkiye son 20 yıldır, nakış gibi dokuyarak, sabırla ve akılla bu aptalca Batı kaynaklı sorunları çözdü veya çözme noktasına geldi.
Kafasını kumdan çıkarıp dışarıya koştu, mazlumların sesi ve hamisi oldu. Gönül vatanlarında milyonlarla kucaklaştı. Sömürgecilerin Afrika'dan kovulmasında dahi büyük rol oynadı. O yüzden 16 Afrika ülkesinden bağımsızlık haracı adı altında yılda 500 milyar dolar alan Fransa'ya Türkiye'nin verdiği destekle sömürülen haklar "Defol" demeye başladı. Fransa, tarihinin en büyük darbelerinden birini indiren Ankara'ya karşı burnundan soluyor. Bu nedenle Başkanları Macron "Suriye'deki PKK'yı yalnız bırakmayacağız. Sonuna kadar destekleyeceğiz" diyor. Son 20 yılda bizden yedikleri Osmanlı tokatları yüzünden serseme döndüler.
Karşı koymaya çalışıyorlar, ellerinde bir tek terör kaldı.
O da yakında ya toprağa ya da tarihe gömülecek.
Çünkü zalimlerin, kandan beslenenlerin, sömüre sömüre doymayanların ve onlara uşaklık edenlerin kazanma şansı asla yok.
Türkiye nerede kan akıyorsa oraya koşuyor. Kanı durdurmak için dünyada en büyük mücadeleyi veren tek ülke oluyor. Etiyopya- Somali savaşını önledikten sonra şimdi de BAE-Sudan arasındaki gerilimi çözmek için harekete geçince gönül vatanımızda yer alan bu ülkelerden sevinç çığlıkları geldi.
İnsanlık fitne ateşleri yakıp, ceset tarlaları oluşturan sömürgeci akbabalar yüzünden adalete, eşitliğe, özgürlük ve barışa hasret kaldı.
Türkiye işte bunu hayata geçirebilen yegane güç olarak öne çıktı. 20 yılda atılan adımlar sonrası Türk Devletleri Teşkilatı, Osmanlı Milletleri Teşkilatı, Mazlum Milletler Teşkilatı gibi görünen veya görünmese de hissettiren sistemler kuruldu. Balkanlar'da bile sadece Müslüman değil, Hristiyan ve diğer dinlere mensup halkların bile kanının akmaması için çaba harcayan, Sırpları dahi kontrol edebilip savaşları durduran bir çekim merkezi çıktı. Rusya ve Ukrayna dahi kan gölünü durdurmak için dünyanın tek umudu haline gelen başkent Ankara'ydı.
Kendi halkını cezaevlerinde her türlü barbarlıkla katleden, toplu mezarlara gömen Esad'ı 12 günde sadece Ankara halledebilir ve barış için umurt doğmasını sağlayabilirdi.
Bir taraftan Siyonistler ve Haçlı-Siyonist ittifaklarının ele geçirdiği süper güç odakları, diğer taraftan bir avuç gözü doymaz zalim zenginler kulübünün oluşturduğu küresel sömürü düzeni, insanları ve insanlığı mahvetme seviyesine ulaştı. Mazlumların çığlık çığlığa "Bizi kurtarın" haykırışları, yeri göğü inleterek "karşılık" arıyor.
İşte bu noktada Osmanlı adaleti, huzuru, barışı tüm mazlumlar için en büyük "ümit" ve "kurtuluş"