Gençler geliyor
ÇOK acıdır ki, bu ülkede kompleksli, ezik, yapılan en ufak güzeli, iyiyi beğenmeyen, aşağılayan hatta saldıran bir güruh türedi.
A Milli Futbol takımımızın Avrupa Şampiyonası'nda çeyrek final oynaması hatta kıl payı yarı finali kaçırması bile bu güruhu memnun edemedi. Hakaret edenler, bel altı vuranlar gırla gitti.
Artık bu tarz saldırganlık bir alışkanlık haline geldi. Başka bir dünyada yaşayan bu tipler sosyal medya üzerinden ağzına geleni söylüyor. Köşelerinden ayıp olmasın diye biraz övgü savurduktan sonra "Ama" diye başlayarak teknik kadroya dalan, futbolculardan bazılarını tepeden aşağı kızgın yağa bulayan kalemşörler hangi kafayı yaşıyor bilemiyoruz.
Ortada şampiyonanın en genç iki takımından biri var. 19 yaşında, bıyıkları terleyen Kenan, Arda gibi isimlerle turnuvayı hallaç pamuğu gibi attık, Barış Alper, Ferdi gibi gepegençlerimizle parmak ısırttık, damga vurduk. Bu gençlere güvenen, sahaya süren ve Türkiye'nin dünyaya imza atacak kadrosunun omurgasını oluşturan, buna ilk cesaret eden teknik direktörümüze bile saldırdı bu "Şükürsüz" güruh. Turnuvanın eleme gruplarından bile çıkamasaydık yine de bu gençleri, yarınlarımızı ayakta saatlerce alkışlamamız gerekirdi. Hepsini yürekten kutluyor, alınlarından öpüyorum.
Bugün bu noktaya gelip çeyrek final oynayan ve henüz pişmemiş olan bu çocukların, olgunluğu yakaladıklarında neler yapabileceklerini hayal bile edemiyorum. Tabii ki eksiklerimiz var. Gol yediğimiz anda bunu koruma, savunmaya çekilme gibi bir zaafımız var. Almanya, İngiltere, Fransa, İspanya gibi ülkeler gol atsalar bile maçı yine rakip sahaya yıkıyorlar. İkinciyi, sonrasında üçüncüyü bile arayıp, karşılaşmayı daima rakip saha içinde bitiriyorlar. Gençlere şans tanıyorlar, önünü açıyorlar ve güveniyorlar.
İllaki tecrübelilerle yürüyeceğiz diye bir saplantıları yok.
Gençlerine özgüven aşılayıp, ayaklarına pranga takmıyorlar.
İlk aşamayı geçtik, gençlerimize güvendik ve ilk kez bu dönemde uluslararası arenada büyük bir başarıya gençlerle imza attık.
En güzel savunma hücumdur anlayışını yakalayabilmemiz için zamana ihtiyacımız var.
Dünyanın konuştuğu ve alkışladığı gençlerimiz tecrübe kazandıklarında bunu da başaracaktır.
Ben gençlik aşısı ile yoğrulmuş A Milli Futbol takımımızı Türk siyasetine, dış politikasına benzetiyorum. Malum 20-30 yıl öncesine kadar bir maçta 8 gol yiyen bir ülkeyken, son dönemde finallerde iz bırakan bir takım haline geldik. Türkiye siyasette de geçmişte kendi kalesi önünde oynayan, rakip sahaya asla geçirilmeyen bir ülkeydi.
İçeride kendi inançları ile uğraşan, fişleyen, baskı altına alan, gözünü asla dışarıya, rakip sahaya çevirmeyen bir zihniyetin esiriydi. "Ne işimiz var dışarıda" sloganını bayrak edinmiş bu teslimiyetçi ve ezik zihniyet, yıllardır bu ülkenin kalkınmasına, ilerlemesine engel oldu.
Ne üretim yaptılar ne de yaptırdılar. İstanbul gibi bir megakent nüfusunun yarısını bile gecekondulara hapsettiler. Son 21 yılda vesayet prangaları kırıldı.
21 yıl önce 20 milyar dolar olan ihracatımız bugün 300 milyar dolara doğru gidiyor. Türkiye artık son dönemde rakip sahalara da geçiyor, içeriye hapsolmuyor.
Dünyanın dört bir yanında operasyonlar düzenliyor. Bayrağımızı yakanları sınır dışında enseleyip öptürüyor, özür diletip yalvartıyor.