İki araştırma kurumunun yaptığı ilginç bir anket vardı. O anket sonuçlarına göre Türk halkı Savunma Sanayii'ne yapılan yatırımlardan memnundu. Dünya hava savunma sistemimiz Çelik Kubbe'yi konuşuyordu.
Ankette Türkiye'nin yerli teknolojiyle geliştirdiği "Çelik Kubbe" hava savunma sisteminin halk arasında çok önemli olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 81,3 oldu.
Ortada gurur duyulacak bir tablo vardı. Nitekim tüm partiler savunma sanayi alanındaki gelişmelerden gurur duyduğunu ankette açıklıyordu. Yalnız tek bir parti vardı ki sanki bundan rahatsızdı.
CHP seçmenini yüzde 56,5'i bundan gurur duymadığını ilan etti. Sorsan çok üzüldüklerini bile açıklardı bu kitle. Yeryüzünde ülkesinin gücünün artırmasından dolayı gurur duymayanlar sadece ve sadece Türkiye'de olurdu.
Bu zihniyetin kafasının neye çalıştığını, nasıl tek konuya odaklandığını da 1970 yılında Bab-ı Ali'de Sabah Gazetesi'nde sevgili Mahmut Genç ustamız bakın nasıl satırlara döküyordu Haydi gelin o yazıya gidelim. "O ne karanlık günlerdi. Her yıl çok sayıda mescid kadro dışı bırakılarak kapatılıyor yıkılmaya terk ediliyor. İyi durumda olanları halk evi yapılıp, konserler veriliyordu. Güzelim Sultan Ahmed ve Edirnekapı Camileri asker koğuşu, birçokları da depo yapılmıştı. Mekteplerden din ve ahlak dersleri kaldırılmıştı. Türkün hamaset dolu şanlı tarihi, tersine çevrilmişti. Gazetelerde, mecmualarda İslamiyet'ten bir kelime bile olsa söz etmek yasak edilmişti. Ana babalarının, çocuklarını Kur'an kursuna göndermeleri büyük suç olmuştu.
Çocuklara Kur'an okutan hocaların Nusaybin'de idam edildiklerini, kızlara Kur'an okutan ninelerin zindanlara atıldıklarını, Kur'an-ı kerimlerin, ilmihal kitaplarının toplatılarak polis karakollarında yakıldıklarını iyi hatırlıyorum.
İstanbul'da toplanan Kur'an-ı kerim ve din kitaplarını, eski sahaflar çarşısından bit pazarındaki kamyonlara yükletilip, kese kağıdı yapmak için, İzmit kağıt fabrikasına gönderilirken, okka ile, elli kuruşa satın aldığım üç büyük Kamus lügatını hala kullanmaktayım.
Bir ramazan sabahı idi. Yolda giderken, her cami kapısında polisler bekliyorlardı. Soruşturdum Allah'ü Ekber demek yasak edilmiş. Allah diyen imamları yakalayıp Çorum'a mahkemeye götürüyorlarmış.
Götürülenleri su içinde koğuşa tıkmışlar. Çoğu dayanamayıp ölmüş. Kalabilenlerin çoğu hasta. Birkaçı daha hayatta. Bayramları ziyaret eder, o kara günleri konuşuruz. O zamanlar ,bayramlarda her eve, dükkanlara zorla bayraklar astırılır. Altı oklu bayraklardan geçilmez olurdu.
Nasılsa bir kahraman sesi duyulmuştu. (Türk bayrağı değişti mi Ay yıldızlı bayrak yerine altı ok mu geçti) yazısını gazetelerden okuyabilmiştik.
Üzerinde çok hakkım olan eski bir dostun, halk partisi bucak başkanı vardı. Bir konuşmamızda ona dert yanmıştım. (Aziz dostum! Bu iş devlet işidir. Başka yerlerde böyle konuşma! Her yer hafiye dolu. Başına bela alırsın. Dosyamızda gizli karar var. !970 yılına kadar, yobazlar kalmaz, ölürler.
Müslümanlığı bilen kimse bulunmaz olur.