Birçok dostum bana son zamanlarda hep aynı soruyu yöneltiyor." ABD Başkanı Trump neden sürekli Türkiye ve Erdoğan'ı övüyor" diye. Bunu daha da öteye taşıyanlar var. "Niçin ABD, İsrail'e rağmen Türkiye'ye daha sıcak yanaşıyor" şeklinde. Öncelikle şunu bilmemiz lazım. ABD, Gezi olaylarından tutun FETÖ'yü kullanmak da dahil defalarca Erdoğan'ı devirmek için sürekli teşebbüslerde bulundu. Ancak asla başaramadılar. ABD eski Dışişleri bakanlarından Hillary Clinton "Türkiye büyüyor ama dramatik ve trajik olarak" diyordu.
Yani Erdoğan döneminde "Söz dinlemeyen bir Türkiye'nin güç patlamasından" şikayet ediyordu. Halbuki geçmişte gıkını çıkanı hemen indiriyorlardı. Durum o kadar vahim bir hal aldı ki koskoca ABD'nin eski Başkanı Joe Biden ekrana çıkıp seçim vaadinde "Erdoğan'ı indireceğiz ama bunu darbeyle yapmayacağız. Muhalefete yardım ederek bu işi halledeceğiz" demek zorunda kalıyordu. "Darbeyle yapmayacağız" diyordu çünkü buna defalarca teşebbüs etmişler, rezil olmuşlardı. Tek çare muhalefeti iktidara taşımak, bu uğurda tüm güçleri ile destek vermekti. Başka çareleri kalmamıştı. Ancak sınırsız destek verdikleri, 6lı masalar bile kurulmasında öncü oldukları o muhalefet son seçimde bir kez daha sandığa gömüldü.
Aslında mağlup olan ABD'ydi. Üstelik Erdoğan koltuğa bir kez daha oturup satranç oynuyor, Putin'le muazzam dostluk pozları veriyordu. ABD'nin ulusalcı kanadı ve askerler büyük paniğe kapılıyordu. Türkiye'yi kaybetmek, ABD'nin kilitlenmesi hatta ölümü demekti. Bu benim yorumum değil. Haydi gelin sizi biraz daha geriye götürüp bunu biraz daha açalım. 1973'te CIA bir Türkiye raporu hazırladı. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı, Başkanların başdanışmanı ve ABD'nin dış politikalarını belirleyen en derin adamı Kissinger, Başkan Nixon'a bu CIA raporlarına dayanarak bir brifing veriyordu. O rapor ve brifingin gizliliği kaldırarak artık bugün açık bir şekilde yayınlanıyor.
Kissinger'ın dayanak yaptığı CIA raporlarında en kritik ifade şuydu; "Türkiye, ABD'nin Orta Doğu, Doğu Akdeniz ve NATO politikalarının kesişim noktasıdır". Yani "Türkiye olmadan strateji olmaz" fikri, CIA'nın analizlerinde açık şekilde yer alıyordu. Kissinger Başkan Nixon'a "Türkiye olmadan Ortadoğu'da hiçbir büyük stratejiyi sürdüremeyiz." de diyordu. "Türkiye kaybedersek NATO'da güney kanadımız çöker. Sovyetler'e karşı tek istikrarlı kara bariyeri. Boğazları kontrol eden kilit aktör. Ortadoğu– Balkanlar– Kafkasya üçgeninde vazgeçilmez. Türkiye'nin coğrafi konumu, ABD'nin Sovyetler'e karşı tüm çevreleme stratejisinin merkezindedir. NATO içinde ABD'den sonra en büyük konvansiyonel kara gücü. Orta Doğu'daki tüm ABD hava operasyonlarının %70'i Türkiye'deki üsler zincirimize bağlı." diye ekliyordu. Finalde CIA raporundaki vurguyu hatırlatıyor ve "Türkiye olmadan İran, İsrail, Irak, Suriye ve Doğu Akdeniz'e yönelik ABD politikası UYGULANAMAZ.
Türkiye bölgesel bir istikrar çapasıdır. Türkiye'nin coğrafi konumu ABD için PAHA biçilemezdir. Bu üsleri kaybedersek Ortadoğu'daki hiçbir stratejiyi yürütmemiz MÜMKÜN OLMAZ. Türkiye'nin Ortadoğu'daki siyasi pozisyonu Batı için VAZGEÇİLMEZDİR. Türkiye'ye karşı sert bir politika izlemek ABD'yi stratejik İNTİHAR noktasına taşır." Şöyle bir düşünün... Türkiye'nin 1973'lerde ordusunda, ABD'nin 2. Dünya savaşında ıskartaya çıkardığı tahta mavzerler kullanırken CIA "Büyük kara gücümüzden" bahsediyor. Şimdi Savunma Sanayi ile Türkiye'nin geldiği noktayı bu düşünceye ekleyin. 70li yılların Sadece Balkanlarında değil, Kafkaslardan Ortadoğu'ya, Afrika'dan Asya'ya, Türk ve İslam Cumhuriyetleri'ne kadar son 20 yılda kurduğumuz muhteşem YUMUŞAK GÜÇ yelpazesini de üzerine ekleyin. Tabii ki ABD derin devleti "Türklerle kavga değil onlara sarılma zamanı" diyerek başkanlık koltuğuna oturttuğu adama talimat verecek.

3