"Zaman içinde unutulan bazı gerçekleri cesurca ve açık seçik bir biçimde kamuoyuna açıklamak İsrail liderlerinin görevidir. Bunlardan ilki; Filistinlilerin tahliyesi ve topraklarının istimlakı olmadan Siyonizm, emperyalizm veya Yahudi devletinin olmadığıdır."
Farklı kavramlarla birçok Siyonist ismin dile getirdiği bu sözleri, Sabra Şatilla kasabı namıyla bilinen Siyonist terör yöneticilerinden Ariel Şaron, 1998 yılında Ajans France Press'te dile getirmişti.
Şaron'un açıkça izhar ettiği bu söylem, Siyonist işgalin başından itibaren izlediği göç ve toprak politikalarını anlatmak bakımından yeterli ipucunu sunacak bir içeriğe sahip görülmelidir.
Bilindiği gibi, işgal sürecinde zor kullanmadan bölgeye yerleşemeyeceğini net bir şekilde kavrayan Siyonistler, tüm politikalarını bir yandan toprakları ele geçirmeye diğer yandan da bu topraklara işgalcileri göç ettirebilmek için Filistinlileri ilticaya zorlamaya uyarladılar.
Filistinlilerin Siyonistlere toprak sattığı iddiasının altının ne denli boş olduğuna dair bilgi ve belgeler ziyadesiyle mevcut olmakla birlikte Şaron gibi Siyonist tepe yöneticilerinin filtresiz bir şekilde başından itibaren yaptıkları bu itiraflar bu yönüyle de dikkate değer düzeydedir.
Zira tercih edilen kavramlar, küp içindekini sızdırır misali, zihin dünyasını ifşa ederler.
Şaron ne diyordu Filistinlilerin tahliyesi ve toprakların istimlakı…
Bu cümleler, esas itibarıyla hırsızlığın hüsnü tabirleştirme ile itiraf edilmesinden öte bir anlam içermemektedir. Tek fark, tahliye ve istimlak kavramlarının kullanılarak hırsız yüzünün perdelenmesi ve "devlet" rolünün oynanmasıdır.
Kamuoyunu aldatmaya dönük bu söylem, eğitim ve medyanın araçsallaştırılmasıyla birlikte algı yönetimi ve manipülasyon bakımından büyük ölçüde başarılı oldu da denilebilir.
Ancak Siyonistlerin çözemediği, daha doğru bir ifadeyle teslim alamadığı en önemli topluluk, muhtemelen halkanın en zayıfı olarak gördüğü Filistinliler oldu.
Dünya kamuoyunun algısı ile oynayarak Filistinlileri yalnızlaştırma siyaseti sayesinde Siyonistler Filistin'in işgalini tereyağından kıl çekercesine halledeceklerini varsaydılar.
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı.
Topraklarını satma iftirasıyla yaftaladığı Filistinliler evlerinden vazgeçmeyeceklerini Siyonistlere, yaşanan her bir olayda ispat etti, etmeye de devam ediyor.
Gazze'de başlatılan ikinci ateşkes süreci bunun çok güzel bir örneğini teşkil ediyor. İki yüz bin ton bombanın atıldığı, sistematik açlık ve kıtlığın yaşandığı Gazze'nin yüz binlerce sakini ateşkes başlar başlamaz, güneyden kuzeye doğru tarumar edilen, virane haline gelen evlerine koştular.
Bu görüntü, eminim ki, Gazze'ye ruh veren manayı kavrayamayanlarda adeta şok etkisi yaptı. Tadilatı mümkün olmayan, altyapısı da üst yapısı da imha edilen bir yere insanlar niçin gider ki
Hâlbuki çok basit bir cevabı var bunun.
Hiç ev sahibi evini terk eder mi Uğruna emek verdiği, umutlarını-hayallerini beslediği, geçmiş ile geleceği birleştirdiği toprağını terk etmeyi nasıl göze alabilir ki
Mesela, 7 Ekim 2023'te Aksa Tufanı başladıktan sonra 500 binin üzerinde Siyonist yerleşimci İsrail'i tamamen terk etti. İşgal topraklarının Siyonizm'in kontrolünde kalabilmesini Yahudi göçünün devamlılığına bağlayan Aliyah düşüncesi İsrail için olmazsa olmaz bir nitelik arz etmekte ve bu yönüyle kutsallaştırılan bir mahiyet arz etmekteyken nasıl olur da bir Siyonist İsrail'i terk edebilir ki