Zamana atılmış tohum

Kitapların dünyasında kısa bir gezinti hepimize iyi gelir.

Çok sevdiğim kitaplar, yazarlar oldu. Yol boyunca kitapla düşüp kalkmayı, onların dünyasında gezmeyi sevdim, seviyorum.

İnsanların kitapları seçtiğini düşünürüz. Asıl olan kitabınkitapların insanları seçmesidir. Bazı kitapların (özeldir onlar) bizi seçtiğini düşünürüm. Tarifsiz nasip, tarifsiz sevinçtir o. Sizin onu seçmenizden daha kıymetlidir, onun sizi bulması. İşte o kitap, o hikaye, sizin hikayeniz olur. İlk sevda gibi kalpteki yeri biriciktir. Ömürlüktür muhabbetiniz. Şahsen benim hayatımda öyle kitaplar olmuştur. Hadi onlardan birini söyleyim; Sokakta Bahaeddin Özkişi. Romanın son kelimesinin üzerine parmağınızı koyarsınız, hiç kaldırmak istemezsiniz.

Bir de kitabınkitapların dünyasına girdikten sonra, bir kitapla karşılaştıktan sonra yani, hayat sizin için kitaplarla bir yolculuğa dönüşüyor. Farklı bilinç durumlarını onların gizemli dünyası içinde buluyor, yaşıyorsunuz.

Bir de yazıyazma meselesi var. "Yazar adamın derdi ne" sorusunu çok sordum kendime. Herhalde insan yazarak zamandan intikam almak ve tabii zamana iz bırakmak istiyor. Yazmak zamanla lades tutuşmak gibi çünkü. Yazan insan zamana çentik atmaya koyulmuş, bunu görev edinmiş biri gibi. Her yazı bir yönüyle de kendiliğinden faniliğin hüznünü taşır.

Nurettin Topçu, iyi yazılmış bir yazı için, "Zamana atılmış bir tohumdur" der. O tohum; bir gün sonra, bir asır sonra, birkaç asır sonra muhakkak kabuğunu çatlatır

Peki ya kitap okumanın bir yöntemi var mı Bence yok. Reçetesi de yöntemi de yok. Her yerde, her şekilde okunur. Hızlı okuma modası vardı bir aralar. Hızlı okunacak kitap var, döne döne okunacak kitap var. Çok hızlı kitap okumak, bana hep bir hikâyeyi hatırlatıyor; okuyucunun birisi çok hızlı bir şekilde Harp ve Sulh'u okumuş, okuduktan sonra sormuşlar "Kitap ne anlatıyor" diye, demiş ki, "Galiba olay Rusya taraflarında bir yerlerde geçiyordu."