Sessizliğin ardında bir çığlık: Erol Güngör

Bazı ölümler sessizdir. Manşetlere çıkmaz, büyük kalabalıklar toplanmaz; şehirlerin gürültüsü arasında kaybolur gider. Ama o sessizlikte derin izler kalır. Türk düşünce dünyası, 24 Nisan 1983'te böyle bir sessizlikle sarsıldı. Henüz kırk beş yaşında aramızdan ayrılan Erol Güngör, yalnızca bir akademisyen değil, bir entelektüel önderdi. Onu anlamak, sadece bir insanı değil, bir zihniyeti, bir çağın sancılarını anlamaktır.

Bir düşünce adamıyla, yazdıkları üzerinden yol almak heyecan verici. Güngör, benim okuryazarlık serüvenimin en baş köşesine yerleşmiş bir isim. Bazı isimler vardır, siz keşfetmişsinizdir onları; kıymeti bir kat daha artar. Erol Güngör benim için tam da böyle bir isim. İlk gençlik yıllarında tutulduğum sevda Okudukça büyüyen, büyüdükçe derinleşen bir düşünce evreni.

Bir üniversite hocasıydı; sosyal psikoloji alanında çalışıyordu. Ama onu sadece bir akademik ünvanla anmak yetersiz kalır. Güngör, Türkiye'nin modernleşme serüvenini, kültürel dönüşümünü, İslam düşüncesinin bugünkü meselelerini kendine dert edinmiş bir münevverdi. Onun kitaplarında teorik bilgiden çok daha fazlası vardı: Bir arayışın, bir anlayışın, bir "kökü mazide olan ati"nin izleri.

Sanayileşmenin Kültür Temelleri, Yirminci Asrın Manası, İslam'ın Bugünkü Meseleleri, Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik Her biri, çağının sorularına cevap arayan bir zihnin ürünü.

Bu kitaplar bana yalnızca bilgi vermedi; düşüncenin nasıl bir yolculuk olduğunu öğretti. Belki de beni en çok etkileyen yanı şuydu: Güngör, din ile hayat arasındaki mesafeye dikkat çekerken, bu mesafenin sadece bilgiyle değil, yaşantıyla kapatılması gerektiğini savunuyordu.

"İslam, kitaplardan okunan değil, yaşanan bir hakikat olduğu ölçüde kıymet kazanacaktır."
Bazı cümleler vardır; zihninizde günlerce yankılanır. Bu söz, benim için öyle oldu. Fikirlerin, hayata karışmadıkça eksik kaldığını anladım onunla.

Şu tespitler de onun:

"Müslümanlar fikir meselelerini iman meselesi halinde görmekten vazgeçmeli ve düşüncesinin doğruluğuna kriter olarak imanı almamalıdırlar. Bu onların imanlarını terk etmeleri manasına gelmez, fakat fikre iman ölçüsü hâkim olduğu zaman kimin haklı kimin haksız olduğunu anlamaya hemen hemen imkân yoktur. İman öyle bir konudur ki, ana hatlarıyla herkesi birbirine bağlamakla birlikte tartışmaya sokulduğu zaman ufak ayrıntılar bile insanların birbirlerini en ağır şekilde suçlamalarına yol açabilir. Bu yüzden iman konusu şeyleri ya red ya kabul edersiniz, yani tartışamazsınız. Fikir böyle değildir, onun gelişmesi hep veya hiç esasına dayanmaz."

Güngör'e göre medeniyet, siyasi güçlerin değil, ilim ve sanatın eseridir. Kendi ifadesiyle:
"Medeniyet, âlimlerle sanatkârların işidir."