Sen özünü Hakk'a çevir
Doğup büyüdüğüm toprakların adıdır Erciyes. Köyüm, yurdum, yuvam… Gözümü açtığımda ilk onun gölgesi düşmüştür üstüme. Yıllar geçti, gölgesi hiç eksilmedi. Gölgesiyle serinledik, rüzgârıyla dinlendik. Çocukluğumun her penceresinden içeri o bakardı. Onunla öğrendim yönümü.
Biz Kâbe'ye de Erciyes'e bakarak yöneliriz. Gönlümüz onunla kıble bulur.
Zirvesi hep karlıdır. Başı hep dumanlı. Her sabah değişir yüzü ama özünden hiç vazgeçmez. Çocukken o zirveyi hep merak ettim. Gökyüzüyle konuşan o sessiz tepeye çıkabilmeyi, bulutlarla diz dize oturabilmeyi hayal ettim. Sonra bir gün çıktım da... İnsan, kendini biraz daha az insan, biraz daha çok sır gibi hissediyor o yükseklikte.
Kayseri Ovası'nın bereketi ondan gelir. Erciyes yağmurun yolunu gösterir, bulutları çağırır, karıyla toprağı besler. Çıplak gözle bakınca bir dağ gibi görünür; ama gönül gözüyle bakınca bir baba gibi… Etrafındaki küçük tepeler, onun yanında usulca durur. Ne bir adım öne geçerler, ne de sırt çevirirler. Her biri bir asker gibi Erciyes'in eteklerinde nöbet tutar.
Ağrı var, Uludağ var, Nemrut var… Her biri güzel, her biri heybetli. Ama onlar bulundukları coğrafyada bir kütle gibi yalnız ve bir başına yükselir. Erciyes ise etrafına küçük tepeciklerden bir "ordu" kurmuş, onları da yanına almıştır. Etrafındaki her taş, her toprak onunla birlikte aynı yöne bakar. Aynı ideali taşır, birlikte göğe yönelirler.