Akıyoruz, hiçbir yeri doldurmadan öylece akıp gidiyoruz. Bir ses, bir renk, bir merhabanın peşinde hikâyemizi arıyoruz.
Dünyaya düştüğümüz yerde kendimizi arayıp duruyoruz. İnsan illaki kaybettiğini aramaz. Bazen kendinde eksik olanın, bazen kendinden olanın, bazen de bizzat kendinin arayıcısıdır.
Peki ya sen Neyi kaybettin dostum Bir bütündün de parçalarını mı kaybettin Bir parçaydın da bütününü mü kaybettin Neyi arıyorsun sevgili dostum
Hikâyemizi ararız, kendimizi ararız. Nerede kaybettik kendimizi, nasıl Bir lisanda mı, bir insanda mı, bir dağda mı, bir çağda mı, bir ideolojide mi, bir efsanede mi Bu kadar terimin, bunca kargaşanın arasında bulabilecek miyiz kendimizi
Yanarız. Hikâyemizi ararken yangınlara düşeriz. Hakikat de bulurmuş ince sızıyı, doğru yolcuyu. Bunu öğrendim bir paslı bıçak gibi. Sanatkârı ölünce nakışı eksik kalmış bir el işi gibi öğrendim bunu.
Yara olmayan yerden kan akmaz. Her yaradan da kan gelmez. Her kanayan yara değildir. Her kanama kırgınlık doğurmaz. Her peşine düştüğümüz de hakikate ulanmaz.