Hey Allah'tan korkmaz, sana bana ölüm var" diyen "şey" götürebilirdi bizi hakikate.
Biz kimiz ve bizim için hakikat nedir Hakikati nerede aramalıyız Hakikate yakın durmak için insanlar ne yaparlar Pratik olarak var mıdır bir çabaları Bu soruların cevapları nerede
Herkesin bir hakikat arayışının olduğunu kabul edelim. Kiminin başka bir insan tekiyle, kiminin mekânlarla, kiminin de bir türkü ile münasebete geçerek bir hakikat arayışına girdiğini düşünelim. Bireylerin ayrı, toplumların kolektif olarak içine sığınma ihtiyacı duydukları bir hakikat tarifinin olduğunu hatırlayalım.
Bizim hakikatimiz varlığımızın anlamında gizlidir. Anlam ise bu toprakların çocuklarının hafızasında -hâlâ- unutulmuş değildir.
Bunu da nereden çıkardım Çünkü sadece türkülerimize bakmak bile yetiyor. Çünkü türkülerimiz hayatlarımızdan bağımsız değil. Çünkü bütün sanat ve düşünce eserleri doğdukları toprakların ruhundan, hakikatinden beslenirler. Öyle olmasa Süleymaniye'yi bugünkü inşaatçılığın bir ürünü olarak görmek safdilliğine düşmez miyiz Ya da Mozart'ın Habsburg aristokrasinin yarattığı ortamın bir sonucu; Rock ve Metal'in gırtlağı sıkılmış Amerikan çağının bir çığlığı ya da sinemanın soyut düşüncenin terkedildiği modern zamanların bir eseri olduğunu ıskalamaz mıyız
Şunu söylüyorum: Biz hakikatimize antropolojik endişelerle bakamayız!
İnsan hakikati üzerine kafa yoran Fransız düşünür Jean Baudrillard, "Birinci Körfez Savaşı olmadı," diyor. "Çünkü biz ilk kez bir savaşı sanal olarak izliyoruz. Medyatik bir gösteri izler gibi. Hakikatle irtibatı yok çünkü." Ona göre birey televizyonda Sudan İç Savaşı'nı, herhangi bir tuvalet kâğıdı reklamıyla aynı duyarsızlıkla izliyor. Televizyonu kapattıktan sonra Sudan'daki iç savaş devam etse bile onun için bitmiştir.