CHP komisyona katılmamalıdır, tersine...

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve MYK'sının bu ikazları dikkatle değerlendirmeye alacaklarına inanıyorum.

Gündemin en sıcak noktası, komisyona CHP girecek mi, girmeyecek mi Sayın Özel, üstündeki baskıya rağmen, "barışa karşı çıkmış olmayalım" duygusunun itici gücüyle geri dönülmez hatalara düşmemeli.

Öncelik komisyonun adı... DEM, "Terörsüz Türkiye" yerine "Kardeşlik ve Dayanışma Komisyonu" denilmesini istiyormuş. CHP ise, komisyonda "demokrasi" kelimesi geçsin diyormuş! Orada "demokrasi" sözcüğü geçerse, komisyon demokrat mı olacak Gerçekten anayasa, hukuk ve demokrasi talepleri olsa, AYM ve AİHM kararlarına uyarlardı ve masum insanları yıllarca hukuksuzca hapiste tutmazlardı.

LDP eski Başkanı Cem Toker'in "AKP'nin özgürlükçü ve sivil anayasa yapması, KFC'nin tavuk hakları bildirgesi yayınlaması gibidir!" sözlerini yine tekrarlayacağım. Diyelim ki, komisyona "demokrasi" kelimesi eklendi. Bunun uygulanacağına inanabilecek miyiz Veya Özel'in "Kararlar çoğunluk değil, nitelikli çoğunluk ile alınsın" talebi ne fark yaratacak AKP-MHP ve DEM bir araya gelince, bu rakamlara zaten ulaşıyorlar! CHP olsa olsa o masayı meşrulaştıracak! Yılmaz Özdil, bugüne kadar CHP'nin reddedilen yüzlerce araştırma komisyonu önergelerini hatırlattı Sözcü'de. Peki, CHP niye bu komisyonun olmazsa olmaz üyesi olarak atanmak isteniyor

Sonuçta kavga gürültüyle de olsa, onlar istedikleri sonuçları o masadan çıkaracaklar ama bu komisyonun kararlarıyla T.C. bir zelzele yaşarsa "CHP de komisyondaydı" diyecekler!

KARŞI TARAFIN EMELLERİ NE

Önce bir niyet analizi yapmak lazım: Karşımdakiler gerçekten ne istiyorlar Barış ve kardeşlik kokan bir Türkiye mi, yoksa başka hesaplar mı var Ne yazık ki DEM, gerçek niyetini daha ilk günden adeta bir hesaplaşma manifestosu gibi önümüze koydu. Bu bildiride Türkiye Cumhuriyeti, topraklarını teröre karşı koruduğu uzun yıllarda soykırım yapmakla suçlandı. "Bu bir barış değil, adeta bir savaş bildirisiyle ortaya çıkmaktır" demiştim, 15 Mayıs 2025 tarihli makalemde.

AKP'ye bakacak olursak, onların da tek gerçek derdi, bu vesileyle anayasayı değiştirip RTE'nin görev süresini uzatmak. ünkü başka çareleri kalmadı, ufukta muhalefete karşı ağır bir mağlubiyet yaşayacaklarını biliyorlar.

"12 Eylül darbe anayasasından uzaklaşıp demokratikleşelim" feryatlarıyla tek adam rejimine zoraki geçiş yapıldı. Aynı oyuna tekrar gelmek delilik olur! Zaten CHP belediyelerine yönelik ağır saldırılar sürerken, DEM'in hala güle oynaya bu masada oturmaya devam etmesi, senaryonun çirkinliğinin tescillidir. Ekrem İmamoğlu, Murat alık, Hasan Akgün, Zeydan Karalar, Muhittin Böcek, Resul Emrah Şahan, Tunç Soyer, tüm başkanlar, bürokratlar ve çalışanlar zulüm görürken, böyle bir "kardeşlik ve dayanışmadan" söz etmek gaflet ötesi bir durumdur.

CHP'yi bu tartışmalı diyaloğun içine sokup kendi çıkarları doğrultusunda yönetebileceklerini düşünmek saflıktan öteye geçmez. Sivas Kongresi'nden saymaya başlarsak, CHP 106 yaşında, dünyanın en tecrübeli partilerinden biridir. Cumhuriyeti kuran partidir ve bugün yaşanan yönlendirmelerin hedefi olamaz! Tam tersine, böyle bir projenin her zerresine meydan okuyan, sorgulayan, gündemi kendi yönlendiren parti olmalıdır.

Barışı elbette herkes ister, ama ne pahasına Konumuz, ana hedefleri belli Cumhur İttifakı ve DEM'in politikalarına uyum sağlamak veya hafif öksürüklü itirazlar ile masada yer almak olamaz. AKP, MHP, DEM üçlüsünün net olarak bu masadan beklentileri var! CHP'nin ise artık acil olarak görmesi gereken, bu masada CHP'nin ve halkımızın büyük çoğunluğunun elde edeceği hiçbir şeyin olmadığı!.. CHP, T.C.'yi bitirmeyi hedefleyen böyle bir masadan kalkmaktan ve karşı kamuoyu oluşturmaktan çekinmemeli. Burada bahsi geçen "karşı kamuoyu" kavramıyla, böyle bir barış masasının, Cumhuriyet'in üniter devlet ve Atatürkçü değerlerinden asla uzaklaşmadan mümkün olduğunun ve hatta gerçek barış ve birliğin ancak böyle tesis edilebileceğinin altını çizmek istiyorum.

BOP'UN HEDEFİ FEDERE ETNİK MEZHEPSEL TEMELLİ YAPI!

Amerika ve Avrupa'nın emperyalist güçleri, Kurtuluş Savaşı'nın onlara yaşattığı yenilgiyi hala hazmedememişlerdir. Bir yandan Atatürk'e saygı duyduklarını ifade ederler, bir yandan içlerinde malum intikam hisleri yaşamaya devam etmektedir. BOP doğrultusunda, Lozan'la beraber tarihe gömülmüş Sevr planının hala içlerinde kalmış esas hedef olduğunu artık bilmeyen yoktur.

Ama makyajla, demokrasi kılıfıyla, geçmişin liberallerini kandıran "Özgürlükçü AKP" taktikleri gibi, bu niyetler de gizlenmektedir. "Terörsüz Türkiye" derken, gerçekte karşılıklı oportünist ilişkiler ve farklı hedefler söz konusudur.

Süleymaniye'de bir kazanda 30 kalaşnikof yakılması, kötü bir müsamereden ibarettir. PKK çıkar ilişkilerini kullanarak emellerine ulaşma stratejisi ile, yavaş ve kurnaz taktiklerle tüm varlığını korumaya devam etmektedir. Silah bırakıyorMUŞ GİBİ yaparak, T.C.'yi uyuşturma çabasındadır. Evdeki hesabın çarşıda tutmadığını ve başta YPG-PYD olmak üzere yan örgütlerin Öcalan'ın çağrısına uymadıklarını Devlet Bahçeli dahi kızgınlıkla tespit etmiştir.

Güneydoğu'da on binlerce şehidimiz bu yolda adeta boş yere canlarını vermişler gibi, ülkemizin üniter yapısının yok olmasını kabul etmek mümkün değildir. Bu tehlikeli olasılık, Cumhuriyet'e ve Atatürk'e büyük ihanet olur.

Barışa ulaşmanın yolu, kazanda silah yakma şovları yerine ırk ve mezhebe göre sınır çizme hırslarını sonsuza dek toprağa gömmektir. Burada ana konu, demokrat ve özgür bir ortamda ırkçılığın her türünü bertaraf ederek beraber yaşama felsefesidir. Yoksa PKK'nın yıllardır talep ettiği "ırka göre toprak" gibi hastalıklı bir düşüncenin demokrasi ile alakası olamaz.