Uyuşturucu makine

Filistin'de, Lübnan'da yaşananları televizyondan izlerken en dehşetli katliamların bile giderek normalleşmeye başladığını görüyoruz.

Rusya-Ukrayna savaşını hatırlayın. İlk başlarda televizyon muhabirlerimiz olay yerinden canlı yayınlarla aktarıyorlardı olan biteni. Şimdi ise sıradan haberlerden...

Gazze hala gündemimizde olsa da İsrail'in Lübnan saldırıları ve İran meselesi dikkat dağınıklığını da beraberinde getiriyor.

Mütemadiyen acı ve elem veren görüntülere maruz kalmak insanı bir süre sonra duyarsızlaştırıyor. Belki de beynimiz haber bombardımanından kendini korumak üzere, sahibinden izin almaksızın, unutmayı dayatıyor. Dolayısı ile 'Bunu yapan insan olamaz' dedirten katliam haberlerine yenileri eklendikçe, ilk başlardaki öfke, yerini çaresizlik ve uyuşma hissine bırakıyor.

Gazze'nin yerle bir olduğunu gördükten sonra "İsrail Beyrut'u yerle bir ediyor" başlığı ilki kadar şok etkisi yaratmıyor.

Evet, televizyonun 'normalleştirici', 'uyuşturucu' etkisi var. Bir cinayet haberinden trafik kazasına oradan da yemek tarifine geçebilen 'sıradaki haber' bir öncekinin üstüne süngeri çekiveriyor. Hem de saniyeler, dakikalar içinde... Ekran karşısındaki duygusal seyirci, rüzgarda savrulan yaprak misali...

Belki bu döngüden çıkışın yolu sinema, belgesel, resim ve sanatın diğer vasıtalarıdır. Çünkü bu saydıklarımız, televizyonun aksine, insana belli bir düşünme alanı açıyor.

Televizyonda izlediklerimiz arşiv olabilir ama sanat, sinema verimli bir hafıza yaratıyor.

Bu noktada, Filistinli sinemacı, Michel Khleifi'nin sözlerini hatırlıyorum. 'Her ne kadar işgal altında olsak da bizim nesil İsrailli olmadı' diyen ünlü sinemacı, filmlerinde toprak, taş, zeytin ağacı, kadınlar, masallar gibi imgelere yer vermesini bilinçli bir tercih olarak açıklıyordu. Çünkü bu imgeler ona göre hafıza taşıyıcısıydı.

İşte sinemanın, televizyona ve diğer medya araçlarına göre böyle bir üstünlüğü, gücü var.

Sinemacılarımız keşke bu gücü, entelektüel bir uğraş alanı olarak ve bilinçli bir biçimde kullanmayı vazife edinseler.