'Unutma!' diye feryat eden konser

Geçen cuma akşamı Atatürk Kültür Merkezi'nde (AKM) bir konsere davetliydim: "Ey VatanSelçuklu'dan Cumhuriyet'e Bu Mülkün Destanı 100. Yıl Hatırası".Genç kuşaktan arkadaşım Ömer'i de yanıma kattım.İlk başta, Harbiye'de ünlü bir popçunun konserine gideceğini ve AKM'den yarıda çıkacağını söyleyen Ömer'le aramızda şöyle bir diyalog geçti:-Harbiye'deki konser kaçta-21:30'da.-AKM'deki konser 20:00'de. Sonra Harbiye'dekine gidersin.AKM'de Ömer'le buluştuk ve konser başladı.Yapım ve yönetmenliğini Özhan Eren'in üstlendiği "Ey Vatan" konseri, Osmanlı'nın çöküş yıllarından günümüz Türkiye'sine yaşanan sancılı süreçleri müzikal bir hikaye eşliğinde ele alıyor.30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 100. Yılı hatırasına TBMM Başkanlığı himayesinde hazırlanan bu tematik konser, imparatorluğun en uzun yüzyılı olan 19 yüzyılda başlayan çözülme ve işgallerin, milletin hafızasında açılan yaraların, kayıpların, kahramanlıkların, fedakarlıkların, 'Ya istiklal ya ölüm' diyerek son bir şahlanışla verilen Kurtuluş Savaşı'nın özeti mahiyetindeydi.Konserde, bir yandan yakın tarihi belgeleyen fotoğraf ve görüntüler beyazperdeye yansıtılıyor, bir yandan sarsıcı olaylar ve tarihi gerçekler Mustafa Aygül tarafından canlı olarak seslendiriliyor, peşi sıra yakılmış ağıtlar, türküler, marşlar araya giriyor, (Yücel Arzen yönetimindeki) koro tarafından başarıyla icra ediliyordu.Böylelikle bestesi Muallim İsmail Hakkı Bey'e ait Ey Şanlı Ordu, Ey Şanlı Asker parçasıyla başlangıç yapılan konserde Tuna Nehri Akmam Diyor, Eğil Dağlar Eğil, Bir Fırtına Tuttu Bizi, Erzurum, Sarıkamış, Çanakkale Türküleri, (Medine müdafasını temsilen) Taleal Bedru Aleyna, Dünya Şahit: Yılmadık, İzmir Marşı, Yarim Diye ve Nice 100. Yıllara gibi eski yeni besteler seslendirilmiş oldu.Konseri izlerken, tarihin bağrında saklı duran, ancak bugünkü nesiller tarafından pek bilinmeyen, üzeri tozlanmış nice sarsıcı hikaye burnumuzun direğini sızlattı. Örnekse İngilizler tarafından Türk Kaplanı Çöl Kaplanı diye adlandırılan Medine'nin kahraman savunucusu Fahreddin Paşa'nın gözüne toprak atılarak esir edildikten sonra Mısır'a, Malta'ya sürülüşü, tutsaklıktan kaçıp 1921'de Anadolu'da Milli Mücadeleye katılışı...Ne şanlı serüvendir.Düşündüm de Balkan Harbi'nden Sarıkamış'a, Çanakkale'den Medine Müdafasına Türkiye'nin şu son 100 yılından dünya çapında 100 film çıkar, bin film çıkar, ama hani neredelerGözümüzde film gibi canlanan bir hikaye daha... Konser metninden alıntılıyorum:Balkan Harbi'nde de Mehmetçik elinden geldiğince direnir.Kışın ortasıdır; yağmura, çamura aldırmadan kendinden iki kat güçlü ordulara karşı mücadelesini sürdürür ama yetmez...Rumeli'de asırlardır yaşayan milyonlarca evlad-ı fatihan evlerini, topraklarını terk edip İstanbul'a doğru göçe başlar; perişan kafileler halinde... Her an daha da koyulaşanbir karanlığın içinde kaybolarak!..İstanbul halkı uykularından uyanınca mağlubiyetle yüzleşir: binlerce kağnıdan oluşan bir konvoy göz alabildiğince uzayıp gitmektedir. İstanbul'a canlarını zorlukla atabilen bu masumlar ordusu, soğuk sonbahar rüzgarları altında sokakları doldurur...Çok geçmez; korku ve telaşa kolera salgını da eklenir: Ordumuz koleradan kırılmaktadır...Hastane az; olanlar tamamen doludur!..Her gün binlerce koleralı asker Gülhane Parkı'na; Sarayburnu, Sirkeci İstasyonu civarına bırakılır; yüzlercesinin ölüsü meydanlarda öylece durmaktadır!..Ayasofya, Sultanahmet, Şehzadebaşı camileri boşaltılır; hastalar oralara yatırılır...Kolera İstanbul'a kadar sokulan Bulgar ordusunu da vurunca onbinlerce düşman askeri ölür, cepheleri zayıflar... Mehmetçik son