Türk sinemasının 'Mahsun'u

Türk sinemanın en iyi 'kaybediş' filmlerinden biridir Tabutta Rövaşata.

Filmde 'Mahsun' karakteriyle hafızalara kazınan isim ise usta oyuncu Ahmet Uğurlu'dan başkası değildir.

Geçen hafta, 71 yaşında vefat eden sanatçıyı hemen herkes 'Mahsun' karakteriyle yad etti.

Derviş Zaim imzalı bu unutulmaz filmin en büyük kozuydu Ahmet Uğurlu.

Nitekim Tabutta Rövaşata, 1996 yılında En İyi Film, En İyi Senaryo, En İyi Erkek Oyuncu (Ahmet Uğurlu), En İyi Kurgu ödülleriyle döndü Altın Portakal'dan.

Türk filmlerinde kulağımıza çalınmış bir repliktir: "Seni yeneceğim İstanbul...'

Bu haykırış, çaresizce çıkış arayanların, geleceğe dair umut besleyenlerin haykırışıdır.

Varlıklı bir hayata kavuşma arzusunun dile gelişidir.

Tabi büyük şehirde büyük kazananlar olduğu gibi, büyük kaybedenler de söz konusudur.

Çaresizliğin pençesinde kıvranan, aciz hisseden, tutunamamış, dışlanmış, dibe vurmuş, bir avuç sevgi kırıntısına hasret, kimsesiz biçarelerin de şehridir İstanbul.

'Türk sinemasının en gariban karakteri kim' diye sorsanız, elbet bir liste yapabiliriz ama bu listede muhakkak kendine yer bulacak isim, Tabutta Rövaşata'nın Mahsun Süpertitiz'i olurdu.

Üstelik onun 'Zalım İstanbul'u yenmek' gibi bir derdi yoktu; avuç içi kadar mutluluk yeterdi ona...

Hem tarzı hem de konusu itibariyle sinemamızın sıra dışı eserlerinden biri olan Tabutta Rövaşata, Rumeli Hisarı'nda yaşayan evsiz barksız bir adamın hüzünlü hikayesini konu edinir.

Gerçek hayattan alınmış bir hikayedir bu.

Adı üstünde, hayatı 'dar bir tabuta' dönüşmüş insanların filmidir ve kanımca Ahmet Uğurlu'nun oyunculuk kariyerin de zirvesidir.

Son derece yalın, süsten uzak, gerçekçi bir oyunculuktur onunkisi. Mahsun, sokaklarda yatıp kalkan, sağda solda sığıntı gibi yaşayan, yoksulluğu ve kimsesizliği iliklerine kadar hisseden, toplum dışı bir adamın portresidir.