Sanatın buz kestiği yer

Cumhuriyet döneminin edebi ve siyasi şahsiyetlerinden Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nu bilmeyen yoktur. Pekiyi onun, on binlerce askerimizin soğuktan donarak şehit olduğu Sarıkamış faciasıyla ilintili olarak İkdam gazetesinde (1922) dile getirdiği şu cümlesini hangimiz biliriz

'...korkuyorum ki Türk şairi, Türk askerine nispeten Allahüekber dağının tepesine, (hatta hayalen bile) çıkacak derecede kuvvetli değildir; mutlaka yarı yolda nefesi tıkanacak ve çığlarla beraber o sayısız uçurumlardan birine yuvarlanacaktır.'

Yakup Kadri 'Türk şairi' demiş ama buna romancısını, bestecisini, ressamını, hatta sinemacısını da ekleyebiliriz.

Türk sanat camiası, ne yazık ki Anadolu'nun acılarıyla yeterince hemhal olmamış, (istisnalar kaideyi bozmaz) yetkin eserler verememiştir. Ne zaferlerimiz ne hezimetlerimiz ne fetihlerimiz ne de vatan kayıplarımız sanatta kendine yeterli karşılık bulmuştur.

Halen de öyle...

Sanatın buz tuttuğu yer Sarıkamış olmuş, Çanakkale olmuş, Kut'ul Amare olmuş, Milli Mücadele olmuş, Medine Müdafası olmuş, Osmanlı tarihi olmuş, Balkanlar olmuş; olmuş da olmuş...

Yüzyıllara hükmetmiş bir Osmanlı İmparatorluğu vardı var olmasına ama ne Rus imparatorluğundaki gibi bir Tolstoy ne de Dostoyevski çıkmıştır Türk edebiyatından.

'Yalnızız' romanının yazarı Peyami Safa, 1941 yılında Tasvir-i Efkar'da kaleme aldığı 'Bizim Harp Edebiyatımız' başlıklı makalesinde vicdanları sızlatacak derecedeki duyarsızlığımıza dikkat çeker:

'Bizim harp edebiyatımız tamtakırdır. Sebebi meydanda: Şairlerimizden ve naşirlerimizden hiç biri geçen büyük harpte cepheye gitmedi. Kimi hastaydı, kimi filan paşanın kanadı altındaydı, kimi de müecceldi. Bunlardan bir kısmını Çanakkale'ye seyirci sıfatıyla götürüp getirmişlerdi. Ecnebi gazetelerin harp muhabirleri kadar bile tehlike bölgesine sokulmayan bu üdeba-yı kiram hazeratı, arada rejinin kodamanlara mahsus ekstra sigaralarını tüttüre tüttüre, kardeşlerinin gözbebeklerini düşman mermilerinin nasıl söndürdüğünü bir müddet seyrettiler ve bu manzaradan yorulunca, kafacıklarında ikişer, üçer makalelik sathi ve hafif bir intiba stokuyla İstanbul'da döndüler.'