Özlenen Ahmet Kekeç

Çoğumuz farkında olmasa da dünya insan için sürgün yeridir.

Hassas ruhlar için ise daha katmerli bir sürgündür bu.

Gazeteci, edebiyatçı, yakın tarih araştırmacısı merhum Ahmet Kekeç tanıdığım kadarıyla bu hassas ruhlardandı.

Poz vermeyi bilmezdi, fotoğraf kamerasına yapmacık da olsa gülümseyemezdi.

Bazılarının markasıyla övündüğü saat, kravat gibi aksesuarlardan hoşlanmazdı.

Sadeliği severdi. O yüzden dünyanın süsüne püsüne tamah etmezdi.

Para odaklı değil, düşünce ve değer odaklı bir dünyanın insanıydı.

Kavi arkadaşlıkların dışında yeni arkadaşlar aramazdı, kartvizit almaz, kartvizit dağıtmazdı.

Ekmek parası için gündüz gazeteci, geceleri edebiyatçı kimliğiyle okur ve yazardı.

Öylesine hassas bir ruhtu.

Hikaye ve roman kişilerindeki bir iç çekişi andıran yarım kalmışlık duygusundan, içe kapanışlardan sezmek mümkündü bunu.

İyi bir okurdu, kitapçı dükkanlarının müdavimiydi. Eskileri de yenileri de bilirdi.

1985 yılında yayımlanan ilk öykü kitabı 'Son İyi Şeyler' ile hikayeciliğe üst düzey bir giriş yapmıştı.

Kendine has çizgisi olan, derinlikli, nitelikli bir edebiyat insanıydı.

Köşe yazılarında, herkesin yazdığı konuları kendine has, farklı ve sıra dışı bir üslupla ele almasını bildiği için her kesim tarafından okunan yazılara imza atardı.

Mis gibi Anadolu kokulu hikayelerin yazarı, çelebi insan Şerif Aydemir mi söylemişti bir keresinde "Gazete okumaya önce Ahmet Kekeç'ten başlıyorum."

Zor konularda topa girmekten çekinmezdi Ahmet Kekeç. 12 Eylül ihtilalinden 28 Şubat darbesine hep adaletin safında, haksızlığa uğrayanların yanında oldu.

Doğru söyleyenin dokuz köyden kovulduğu zamanlarda hakkında rekor davalar açıldı, yılmadı. Mahkemelerde ifade verirken bile elif gibi dik durdu.

Ahmet Kekeç ile tanışıklığımız 1990'a uzanıyor. Mehmet Şevket Eygi üstadımız, Ahmet Kekeç ve ben aynı günlerde Milli Gazete'de çalışamaya, yazmaya başlamıştık.

Sonrasında yollarımız Star'da ve Akşam'da da kesişti.

Ara sıra gelir masamdaki kitapları da karıştırırdı. Sanki kendi masasında daha fazlası yokmuş gibi! Odaya girdiğinde çok sevindirdim. O da beni severdi, söylemez ama hissettirirdi. 'Hımm Kör Baykuş... Daha yeni mi okuyorsun, iyi kitaptır. Var mı yeni bir şeyler'

Galiba Mustafa Kutlu söylemişti: 'O benim gözümde, güneş gözlükleri, alnına dökülen saçları, yanık çehresiyle hep yakışıklı bir delikanlı olarak kalacak. O benim için "Son İyi Şeyler"den biriydi.'

Selim İleri'yle de konuşmuştuk Kekeç'in ardından...

'Müthiş bir edebiyat donanımı vardı. Edebiyatımızda hanyayı konyayı en iyi bilenlerdendi. Kendi çizgisi olan, derinlikli bir yazardı. Gazeteciliğe de emek verdi ama keşke şartlar elverseydi de hep edebiyat içinde kalsaydı ve biz de yararlansaydık.'