Ölüp ölüp dirilen 'Kemal'

Beşir Ayvazoğlu'nun yeni kitabı 'Kemal' adını taşıyor.

Kemal... Yani Namık Kemal...

Kültür ve düşünce dünyamızda önemli yeri olan çok sayıda şairin, edibin biyografisini kaleme alan Ayvazoğlu, şüphesiz bu sahadaki boşluğu dolduran en önemli isim.

Öyle ki Ayvazoğlu imzası, kültür ve sanat dünyamızda 'marka' haline gelmiştir.

Onun imzasını taşıyan Tevfik Fikret, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Nurullah Ataç, Malik Aksel, Nazım Hikmet, Erol Güngör biyografileri tarafsızca yazılmış, büyük emek ve yılların birikimi sonucu ortaya konulmuş, geniş kapsamlı ve yetkin çalışmalardır.

Kapı Yayınları'ndan çıkan yeni çalışması 'Kemal', 'Vatan Şairi'nin Cumhuriyetle İmtihanı' alt başlığını taşıyor.

Buradan anlaşılacağı üzere 'Kemal', bir biyografi ya da ünlü şairin edebiyat ve fikir dünyasının analizi olmaktan ziyade, onu adeta bir efsaneye dönüştüren sürecin tüm yönleriyle ele alındığı bir eser.

'Vatan ve hürriyet şairi' Namık Kemal hem edebi hem siyasi kimliğiyle Tanzimat Dönemi'nin en önemli ve etkin şahsiyetlerinden biridir.

Hem yaşadığı dönemde, hem de vefatının ardından onun ismi etrafında öyle tezat fikirler gündeme gelmiştir ki hayrete şayan.

Bir dönem vatan şairine duyulan sevgiyle çocuklara verilen 'Kemal' ismi, gün gelir sakıncalı isimlerden biri oluverir. Edibin kabri ziyarete bile yasaklanır.

Ne var ki eserleri gizli gizli okunan, şiirleri ezberlenen Namık Kemal'in fikirlerini yasaklamak imkansızdı.

Mithat Cemal Kuntay, bir yazısında 'Onu Harbiye, Tıbbiye ve Mülkiye'den İdadiye ve rüştiyelere kadar bütün mekteplerdeki çocuklar, gençler, bazen hocalarından, bazen babalarından gizli gizli seviyorlardı ve onların köşelere kaçarak göğüslerinin en sıcak yerlerinden çıkarıp gizli baktıkları simsiyah resimde Kemal vardı' diyor.

Mustafa Kemal de -Harp Akademisi'nden sınıf arkadaşı Asım Gündüz'ün anlattığına göre- Namık Kemal'in bulabildiği bütün şiirlerini bir deftere toplamış, bu şiirleri arkadaşları da kendi defterlerine yazıp kısa sürede ezberlemişlerdi.

Ona duyulan sevgi ve hayranlık İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra adeta bir volkan gibi patlar.

Kaleme aldığı 'Vatan Yahut Silistre' gibi tiyatro oyunları kalabalıklar tarafından seyredilir, Namık Kemal'in sureti kartpostallara bile yansır.

Vatan sevgisinin sembolü haline gelen Namık Kemal hürriyet meşalesini ateşleyenlerden biri olarak görülür

1888 yılında genç yaşta (48) ölen Namık Kemal etkisi Cumhuriyet döneminde bile toplum üzerindeki tesirini sürdürür.

Bununla beraber,1930'larda edebi olmaktan ziyade ideolojik bir kavga baş gösterir. Küfürleşmeye dönüşerek hızla büyüyen bir kavga...

Kavganın merkezinde Resimli Ay Dergisi'nde başlatılan 'Putları Yıkıyoruz' başlıklı kampanya vardır. Nazım Hikmet'ten Yakup Kadri'ye Hamdullah Suphi'den Ahmet Haşim'e pek çok kişi kavganın göbeğinde yer alır.

'Solcu' Zekeriya Sertel 'putlaştırılmış' ne kadar edebiyatçı varsa tahtlarından indirmeye karar verdiklerini ve işe bir burjuva şairi olan ve kendi sınıfının çıkarların savunan, ahlak ve vatan sevgisinden söz ettiği halde Saray'ın parasıyla yaşayan Namık Kemal ile başladıklarını söyler.