Nesiller değişti hala Godot'yu mu bekliyoruz

Eğer sonbahara sanat ile alakalı bir anlam yüklenecek ya da isim verilecek olsa idi, bu mevsimin bendeki adı 'tiyatro' olurdu. Zira eylül sonu ekim başı tiyatroda 'perde' zamanıdır.

İşte, güzle birlikte başlayan tiyatro sezonu, benim için, bavuldan çıkarılan kışlık giysilerin iç ısıtan huzurunu taşır.

Havalar serinleyince yaz uykusundan uyanan kazaklar, montlar aylardır görmediğimiz bir dost gibi yeniden bizi sarıp sarmalar, içimizi ısıtır; yaz sıcağında gözden ırak kalan yünlü hırkamız (gizliden) özlenmiştir hani...

Her tiyatro sezonu başlangıcında ilk gençlik yıllarımdan bu yana yaşadığım histir bu.

Eli kulağında; sezon açılışlarında yeni oyunlar görücüye çıkacak ve salonların o sıcak iklimine kavuşacağız.

Bu sene İstanbul Şehir Tiyatrosu 110, Devlet Tiyatrosu (DT) 75 yaşına basıyor.

DT'nin 75. kuruluş yılına özel bir projesi var. 'Romandan Sahneye' adını taşıyan projenin hedefi, romancılarımızın en beğenilen kitaplarını tiyatroya uyarlamak... Edebi değeri yüksek roman uyarlamalarını geçmişte sinemamız (yaygın olarak) yapamadı bari tiyatromuz yapsın. Böylelikle sahneye derinlik ve heyecan geleceğini düşünüyorum. Çünkü bugüne kadar yapılan örnekler seyirciden hak ettiği ilgiyi gördü, yine görecektir.

Gerek İBB Şehir Tiyatrosu gerekse DT, geçen sezonu yüzde 90 civarında doluluk oranıyla kapattı. Demek ki büyük şehirlerimizde tiyatroya teveccüh var. Bu teveccüh tiyatrocular için cesaret verici olmalı.

Bir de özel tiyatrolar var, kendi yağıyla kavrulan, kendi seyircisini oluşturan... Ancak o cephede işler biraz daha zor anlaşılan. Geçen hafta Tiyatro Ankebut oyuncusu Kamil Özkaynak'tan bir mesaj aldım. 'Tiyatro Ankebut olarak sezona başlayamıyoruz' diyordu.

Sebep, imkansızlıklar... Artık altını nasıl doldurursanız... Mütedeyyin kesim tarafından sahiplenilen kimi siyasalkültürel konularda ortaya konulan sanat eserlerine yeterince ilgi gösterilmeyişinden tutun da yerel yöneticilerin konu ile alakadar olmayışına kadar...

Tiyatro Ankebut'tan geçen yıl 'Filistin Hakkında Konuşmalıyız' adlı bir oyun izlemiştim. Afyonkarahisar Valiliği'nin ev sahipliğinde düzenlenen Büyük Taarruz 2. Uluslararası Kısa Film Festivali'nde bu oyuna özel bir gala düzenlenmişti.

Bir yıldır, her gün, her gece, her saat, her dakika insanlığın, merhametin, kundaktaki bebeklerin bile katledildiği Filistin topraklarında yaşanan trajediyi sahneye taşıyan oyun, annesini, babasını ve eşini Siyonist saldırılarda şehit vermiş Meryem karakteri üzerinden Filistin'de yaşanan trajediyi (tarihsel arka planı ile birlikte) ele alıyordu.